Bakara Suresi 30 Ayet Tefsiri Meali ve Arapça Yazılışı

Yeni Haber Merkezi

Medine döneminde inmiştir. Kur’an-ı Kerim’in en uzun suresidir ve 286 ayettir. İsim, 67-73. ayetlerde “bakara (sığır)” Kelimesinden alır. Surede İslam hukukunun ana konularına ilişkin pek çok hüküm yer almaktadır.

Bakara Suresi 30. Ayetin Yazılışı

Hani Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti, onlar da: “Biz unutmuşken, orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birini mi yaratacaksınız?” Övgülerinizi söyleyin, biz de sizi kutsayalım. “Şüphesiz ben sizin bilmediğinizi biliyorum” dedi.

Bakara Suresi 30. Ayet Anlamı

Hani Rabbin meleklere “Yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Dediler ki: “Biz sana hamdeder ve senin kutsallığını ilan ederken sen orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler. Allah, “Şüphesiz ben sizin bilmediğinizi biliyorum” dedi.

Bakara Suresi 30. Ayetin Tefsiri

Surenin 28. ayetinden itibaren hem Allah’ı inkar etmek anlamına gelen küfürü, hem de ilahi nimetlerin kıymetini bilmemek ve şükür görevini yerine getirmemek anlamına gelen küfürü engelleyen deliller, işaretler ve nimetler sıralanmaya başlandı. İnsanı diriltme, öldükten sonra diriltme, yeryüzündeki her şeyi insan için yaratma nimetlerinden sonra, 30-35. Ayetlerde halifelik, ilim, meleklerin secdesi ve cennet nimetleri sıralanmaktadır.

Gelecek pek çok ayette (örneğin bkz. Nisa 4/1; Zümer 39/6) ilk insan olan Adem’in nasıl yaratıldığı ve diğer insanların nasıl çoğalıp çoğaldıkları anlatılacaktır. Burada anlatılan insanın yaratılışı değil, Allah’ın ona verdiği özellikler, sorumluluklar, yetkiler ve nimetlerdir. Bunlardan biri ve belki de en önemlisi hilafet özelliğidir. Sözlükte halifelik, “bir kimsenin bir başkasının yerini alması, onu temsil etmesi, yetkilerini kullanması” anlamına gelir. Allah’ın yeryüzünde yaratacağı halife, ya Allah’ın halifesidir ya da daha önce yeryüzünde yaşamış şuurlu varlıkların halifesidir; Onların yerine geldi ve yerlerini aldı. Meleklerin, insan ırkının gelecekte ne yapacağına dair bildiklerini bildirip, Adem’i halife olarak yaratmanın hikmetini sormaları, Cenab-ı Hakk’ın, Adem’in buna layık olduğunu onlara anlatmak için yaptığı imtihan ve ilmi. Adem’e verdiği yetenek ve kabiliyet, buradaki halifeliğin Allah’ın katında olduğuna işaret etmektedir. Adem ve insanın yeryüzünde Allah’ın halifesi olacağını gösterir. Bu yorum, bir milleti yeryüzünde halife kılmak ve onlara “hilafet yetkisini vermek” anlamına gelen “istihlaf” vaadinin iman ve salih amellere (uğruna uygun hareket, amel ve davranışlara) bağlı olmasıyla desteklenmektedir. Allah’ın izniyle) (Nur 24/55). Ancak insanın bu manada halifeliği, kendi tabiatına ve sıfatlarına uygun olarak sınırlı ve sınırlıdır. İnsanlar da dahil olmak üzere hiçbir varlığın Cenab-ı Hakk’ı temsil etmesi veya O’nun yerine hareket etmesi mümkün değildir. Adem ve neslinin halifeliği, Allah’ın mülkü olan yeryüzünde O’nun iradesine uygun yaşamak ve O’nun talimatlarına uygun hareket etmekten ibarettir. İnsanın Allah’a kul olmak için yaratıldığını bildiren ayet (Zariyat 51/56) ile halife olmak için yaratıldığını bildiren ayetler aynı gerçeği anlatmaktadır: İnsan, Allah’a kul olmak için yaratılmıştır ve yeryüzünde çeşitli nimetler yaratılmıştır. Bu amacı gerçekleştirmek üzere kendisine tahsis edilmiştir. İnsan, kendisine verilen imkân ve nimetlerin Allah’ın malı olduğunu, bir amaç ve şartla kendisine emanet edildiğini, irade ve rızası doğrultusunda bunları tasarrufa (hilafete) mecbur olduğunu bilecektir. sahibidir ve bu bilinçle hareket edecektir. İnsan, meleklerden farklı olarak bu halifeliği yapabilecek tabiat ve kabiliyetle yaratılmıştır ve tabiatını bozmadığı takdirde bu görevi yerine getirebilecektir. Cenab-ı Hak da bunu meleklerin şahsında insanlara bildirmiş ve onların şuurlarına yerleştirmiştir. Yukarıda işaret edildiği gibi buradaki halifelik (genel halifelik) yalnızca Adem’e özgü değildir; Pek çok ayette (A’raf 7/69; Yunus 10/14; Neml 27/62) bu yetenek ve yetkinin tüm insanlarda mevcut olduğu açıkça bildirilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de bu isimle anılmayan özel (siyasi) halifelik. Peygamber’den sonra zorunluluktan ortaya çıkan bir kavram ve kurumdur. Siyasi anlamda halifelik görevini üstlenenler için Kur’an’da kullanılan tabir “ulu’l-emr”dir (Nisa 4/59). “Benden sonra halifelik otuz yıl sürecek, sonra sert bir saltanat gelecektir” hadisinde bahsedilen hilafet (Müsned, V, 220-221; Ebu Dâvûd, “Sünnet”, 9; Tirmizî, “Fiten”, 48) özel ve politik olanıdır. Eğer hadis sahih ise bu manada halifelik -bir görev ve makamın adı olarak- İslam kaynaklarında ilk kez burada zikredilmektedir (Hadisin sıhhati konusunda tereddütler ve kaynaklar için bkz. Casim Avcı, “Hilafet”, DİA, XVII, 539). Hz. Ebû Bekir, devletin başı olarak Resûlullah’ın yerini aldığından (bu sebeple) kendisine “Resûlullah’ın halifesi” denildi. Ömer’den “Resûlullah’ın halifesinin halifesi” olarak söz edilmiş ve bu zincir daha da büyüyerek devam edeceğinden daha sonraları sadece halife kelimesi kullanılmış, siyasi halife ise “Resûlullah’ın halifesi” gibi unvanlarla anılmıştır. amîrü’l-mü’minin, imam”. Allah’ın kullarından bireysel olarak değil, kolektif olarak talep ettiği ve onlara toplum olarak farz kıldığı görevleri yerine getirmek, fertlerin halifeliği kadar ümmetin halifeliğini de gerçekleştirmek için siyasi örgütlenmeye ihtiyaç vardı; Bunun zorunlu bir sonucu olarak bireyler, yetki ve sorumluluklarının kendisini aşan kısmını -şartlı olarak- aralarından layık olan birine devretmişlerdir. Halifeye verilen itaat (biat) vaadi, onun Allah’ın emir ve yasaklarına (görevine ilişkin kanun, dini hükümler) uyması şartına bağlıdır.

Daha önce asıl vatanları olan göklerin krallığında yaratılmış ve insanlardan farklı özelliklerle donatılmış olan melekler, mallar âlemine dahil olan dünya (yer) yaratıldığında, Allah adına burada hakim olacaklardır. ve her mümin için eşit derecede bağlayıcı (kanun) olan kitapta açıkça bildirilen ilahi iradeyi temsil edecektir. Bunu gerçekleştirecek olan şuurlu varlıklar (halife, halaif) olacaklarını ummuşlar ve topraktan yaratılan insanın, bu kaynağa bağlı özelliklerinden dolayı eksiklikleri olacağı için halifeliğe layık olmayacağını düşünmüşler ve yaramazlık yapmaya eğilimli olacaktır. Yüce Yaratıcı, bu beklentilere uymayan iradesini, bu nimetin insan kullarına ayrıldığını ve bunun sebebini meleklere açıklamıştır.

Melekler, “emir, gayb, melekler” adı verilen âlemlere ait olduklarından ve insanların bu âlemlere ait varlıklar hakkında kendi bilgileri aracılığıyla bilgi sahibi olmaları mümkün olmadığından, bu konudaki bilgiler çoğunlukla vahiy üzerine kuruludur. İnsanın yorumu ve karşılaştırması yoluyla elde edilen bilgiler üzerinde görüş farklılıkları bulunmaktadır. Meleklerin varlığı ve özelliklerine ilişkin bilgiler büyük oranda vahye dayansa da meleklerin varlığının ve bazı özelliklerinin akıl, keşif ve tecrübe yoluyla bilinebileceği ileri sürülmüştür. “Akıl ve şuur sahibi (natık) ölümlü varlıklar yaratıldığına göre, dünya var olduğu sürece ölümsüzler de yaratılmıştır; Daha aşağı bir seviyede olan dünyada akıllı ve şuurlu varlıklar yaratıldığına göre, üstün ve şerefli olan semavî âlemde de bu özelliklere sahip varlıklar yaratılmıştır. “Her şeyden önce (aklın öncelikli şartı) sabittir” gibi ifadeler ikna sebebinin delillerine örnektir. Özel manevi eğitim ve öğretim görenlerin, sıkıntı ve hastalık nedeniyle çaresiz kalanların, meleklerin yardımlarından yararlananların, rüyalarında melek görenlerin rivayetleri kendileri için sübjektif anlamda kesin delildir. bunları duyanlar için bağlayıcı değildir.

Çoğu Müslüman alimlere göre melekler, lâtif (maddi olmayan, yoğun, görmeyi engellemeyen), çeşitli şekillere girebilen, gerçek yeri maddenin ötesinde gökler olan, üreme yoluyla değil, sürekli yaratma yoluyla çoğalan varlıklardır. Allah’a olan yüksek değer ve yakınlığa, O’nun bahşettiği büyük güçlere sahip olup, ilahi emir ve iradeye göre hareket etmeye ve bundan asla sapmamaya programlanmıştır. Bazı filozoflara göre melekler, insandaki akla benzeyen varlıklardır (Râzî, II, 160-161).

Kur’an-ı Kerim’deki açıklamalara göre melekleri, özellikleri ve görevleri bakımından şu sınıflara ayırmak mümkündür: 1. Arş’ı taşıyanlar (Hâkka 69/17). 2. Arş’ı kuşatan ve Allah’ı tesbih edenler (Zümer 39/75). 3. Büyük melekler: a) Cebrail. Cebrail ve Ruhulkudüs isimleriyle de anılan bu melek, peygamberlere vahiy getirmekle görevlendirilmişti. Tekvir Suresi’nin 20. ayetinde O’nun başlıca vasıfları şöyle sıralanmaktadır: “O, Arş’ın sahibi nezdinde gerçekten değerli, güçlü ve saygın, orada saygın ve güvenilir bir elçidir.” b) Mikail doğa olaylarını dengelemekle görevli melektir. Kur’an-ı Kerim’de Cebrail ile birlikte onun adı da geçmektedir ve kendilerine düşman olanlara Allah’ın da düşman olacağı bildirilmektedir (Bakara 2/98). c) İsrafil. Kıyametin ve yeniden dirilişin başlangıcında çalınacak sûr’dan Kur’an-ı Kerim’de bahsedilmektedir (Neml 27/87; Yâsin 36/51). Ayrıca hadislerde bu suru üflemekle görevlendirilen meleğin İsrafil olduğu belirtilmektedir (Lütfullah Cebeci, “İsrafil”, DİA, XXIII, 180-181). d) Azrail. Kur’an-ı Kerim’de hem ölüm meleğinden (Secde 32/11) hem de ölüme sebebiyet vermekle görevli meleklerden (Nisa 4/97; Enfal 8/50; Nahl 16/32) bahsedilmektedir. Sahih hadislerde bu isim geçmese de diğer İslam literatüründe ölüm meleği Azrail olarak geçmektedir (Ahmet Saim Rehber, “Azrâil”, DİA, IV, 350-351). Bu göreve atanan çok sayıda melek olduğuna göre onların liderinin Azrail olması muhtemeldir. 4. Göksel melekler. Cennette pek çok melek olduğu ve buraya girmenin mutluluğunu yaşayan müminlere hizmet edecekleri bildirilmektedir (Ra’d 13/23). Bu meleklerin liderine “Rıdvan” denir. 5. Cehennem melekleri. Burada da sıkıntı çekenler için görevlerini yerine getiren melekler vardır (Müddessir 74/31). Cins isimleri “zebâni” (Alak 96/18), başları ise “Malik” isimli melektir (Zuhruf 43/77). 6. Gözetleyen ve koruyan melekler (koruyucu melekler). İnsanların yanındadırlar ve onları gözetmek, korumak, onların iyiliklerini istemek, onlara iyilikleri ilham etmek gibi görevleri yerine getirirler (Kaf 50/17; En’am 6/61). 7. Melekleri yaz. Bunlar da insanların yanındadır ve yaptıkları her şeyi yazarlar (İnfitar 82/10-11). 8. Maddi dünyada görev başında olan melekler. Maddi evrende olup biten her şeyde bulunurlar ve Allah’ın kanunlarının gerçekleşmesini sağlarlar (37, 51, 79. surelerin ilk ayetlerinde zikredilir; detaylı bilgi için bkz. Razi, II, 159 vd.)

Meleklerin bu yeni varlık olan Adem’i nasıl tanıdıkları, onun yeryüzünde fesat çıkaracağını, kan dökeceğini nasıl bildikleri konusunda çeşitli yorumlar yapılmıştır; Bunu, olacakların yazılı olduğu korumalı tabletten öğrenmişler; daha önce yaratılıp yeryüzüne gönderilen benzer varlıkların olması ve onlara bakarak bilgi edinmeleri; Cinlere veya yırtıcı hayvanlara benzetiyorlar vb. görüşler ileri sürülmüştür. Şu iki ihtimal ve yorumu akla ve gerçeğe daha yakın ve olayın anlatım tarzına daha uygun buluyoruz: 1. Cenab-ı Hakk’ın onları yaratacağı insanla ilk tanıştırmasından sonra -bu bilgiye dayanarak- görüşlerini beyan ettiler. sonra da onu yeryüzünde halife yapacağını ilan etti. 2. Adem’in yaratılışını gözlemlemişler, onun maddi ve manevi özelliklerini görüp bilmişler, yapısından ve doğasından bu özelliklere sahip bir varlığın hem iyi hem de kötü işler yapabileceği sonucunu çıkarmışlar ve sorularını buna göre sormuşlardır ( İbn Aşur, I, 402-403; Tabatabai, I, 116).

Kaynak: Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 100-104

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*