Ümmü Zer Gıfariyye Kimdir Kısaca Hayatı

Yeni Haber Merkezi

Ümmü Zer Gıfariyye radıyallahu anhâ, hayatında takvayı yaşamayı prensip edinmiş bir kadın sahabe!.. Müslüman olmadan önce kabilesinde en çok putlara tapan bir kadın!.. Meşhur sahabe Ebû Zer radıyallahu anh’ın ailesi! ..Gıfar kabilesine mensuptur. Ebu Zar ile evlendi. Kocasının İslam’a daveti üzerine Müslüman oldu. Kaynaklarda gerçek adı geçmiyor. Kendisi ve eşinin dindar bir hayat yaşaması nedeniyle kendisine Ümmü Zer ismi verilmiştir.

Ümmü Zer (r.anha) ve kocası Ebu Zer (ra) zühd hayatı yaşadıkları için en ufak bir dünyevi şeye bile sahip olamamışlar. Onlar için asıl hayat ahiret hayatıydı. Bu düşünceyle zühd ve takvayı tercih ettiler. Ahiret hedefiyle yaşadıkları için dünya sevgisi kalplerine giremiyordu. Dünyada bir şeye sahip olma duygusu ve düşüncesi onları meşgul etmiyordu. Mal ve mülk edinme kaygısı taşımadıkları için son derece sade, zühd ve takva dolu bir hayat yaşadılar.

Aile olarak aynı duygu ve düşünceleri paylaşabildikleri için ihtiyaçlarından fazlasını yanında bulundurmuyorlardı. Ellerinde ne varsa Allah yolunda harcadılar. Bu konuda o kadar titiz davrandılar ki, gece gelirse gece, gündüz gelirse gündüz dağıtıyorlardı. Bu ahlakla bir aile olarak meşhur olmuşlar, zühd ve ibadetçiler olarak anılmışlardı.

Ümmü Zer’in (r. anha) hayatında dönüm noktası oluşturan üç önemli konu vardır.

İlk olarak gençlik yıllarında putlara tapıyordu.

İkincisi, kocası Ebu Zer’in (ra) hayatının sonunda ölmesi.

Üçüncüsü ailece yaşadıkları zorluklar, sürgün ve göçler.

Ümmü Zer (r.anha), Müslüman olmadan önce Gıfariler arasında putlara en çok tapan kadındı. Kabiledeki her evde bir put bulunurdu. Ama en büyük idol Ümmü Zer’in evindeydi. O putu her gün temizler ve önünde ibadet ederdi. Putlara tapınmakla huzur bulacağını sanıyordu.

Bir gün Ebu Zer putlara yiyecek götürmek için yanlarına geldi. Kutsadı ve başsağlığı diledi. İçmek için önüne süt koydu. Biraz geri çekildi. Ve ne görmeli! Bir köpek gelip sütü içti. Daha sonra ayağını kaldırıp putun üzerine koydu. Bu sahneyi izlerken Ebu Zer’in aklında pek çok soru belirdi. Kendi kendine:

“Bu putlara nasıl tapıyoruz? Bunun ona hiçbir faydası yok. Kendisine gelecek olan zararı önleyemez. Onlardan nasıl yardım bekleyebiliriz? Bu bir saçmalık değil mi?” Zihninde şimşekler çakmaya başladı. Büyük bir saygıyla tapındığı putlar hakkında pek çok şüphe ortaya çıktı. Eve gelerek şahit olduğu manzarayı ailesine anlattı. Ümmü Zer’in kalbinde soru ve şüphelerin oluşmasına neden olan bu olay, onların hidayetlerinin başlangıcı oldu. Gerçeği ve gerçeği birlikte aramaya başladılar.
Duydukları her haberi hakikat ve hakikat adına araştırmaya çalıştılar. Bir gün putları yalanlayan ve insanları Allah’a davet eden son Peygamber’in Mekke’de çıktığı haberini aldılar. Ebu Zer, bu müjdeyi araştırması için kardeşi Üneys’i Mekke’ye gönderdi. Yeni dini ve son Peygamberi öğrenerek geri dönmesini istedi.

Memleketine dönen kardeşinin getirdiği bilgilerle yetinmeyen Ebu Zarr, bizzat Mekke’ye gitti. Son peygamber Hazreti Muhammed Mustafa (a.s) efendimiz ile görüştü. İslam’la şereflendi.

Bir süre Mekke’de kalıp İslam’ı öğrendikten sonra vaaz vermek üzere kabilesinin yanına döndü. İlk olarak eşi Ümmü Zer’i İslam’a davet etti. Hiç tereddüt etmeden hemen kabul etti. Kalima Shahadah’ı okuyarak. İslam’la şereflendi.

Ümmü Zer (r.anha) ve efendisi Ebu Zer (ra) aradıkları gerçeğe ulaşmışlardı. Huzuru ve mutluluğu buldular. Putları birer birer kırıp Allah’a ibadet etmeye başladılar. Günler ve aylar geçtikçe kalplerinde Allah ve Resulü sevgisi arttı. Yeter ki İslam’ı sevgiyle yaşayalım. Ancak Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’den ayrı kalmaya dayanamadılar. Artık özlemleri ve sevgileri onları durduramıyordu. Hicret edip Efendimizin huzurunda yaşamak istiyorlardı. Hendek Savaşı’ndan sonra Medine’ye hicret ettiler. İki Dünya Güneşi Efendimizin kasabasında yaşamaya başladı. Camiden ayrılmadılar. İslam’dan yeni öğrenilen bilgileri hayatlarına uygulamak için yarıştılar.

Ebu Zer (ra), Peygamberimizden duyduğu yeni bilgileri mescidde eşi Ümmü Zer (r.anha)’ye aktarıyordu. Ümmü Zer (r.anhâ) kadın sahabe olarak beyinden çok faydalı bilgiler öğrenmişti. Birçok hadis rivayet etmiştir.

Bu iki Allah aşığı, Peygamberimiz Muhammed (sav)’in ebedî yurduna gelişinden sonra Medine’den ayrılarak Şam’a doğru yola çıktılar. Zorluğu ve sıkıntıyı tercih ettiler. Bu arada üç çocuklarını da kaybettiler.

Şam’da halkın Sünnet-i Seniyye çizgisinden uzaklaştığını görünce Ebu Zer (ra) erkeklere, Ümmü Zer (r. Anha) ise kadınlara Kur’an ve Sünnet’ten vaaz vermeye başladı. Zühd ve takva içinde yaşayanların sayısı azalınca Medine-i Münevvere’ye döndüler. Ancak Peygamber Efendimiz (sav)’i görememenin hasretine dayanamadıkları için bu kez Medine’den tekrar ayrılmak istediler. Hz. Osman (ra) onlara Rebeze’ye gidip yerleşmelerini tavsiye etti. Ebu Zer (r.anha) orada yalnız iken vefat etti.

Ümmü Zer (r. anhâ) Medine-i Münevvere’ye döndü. Kendisi de kısa bir süre sonra vefat etti. Allah ikisinden de razı olsun.

Ümmü Zer (r.anha) birçok hadis rivayet etmiştir. Bunlardan biri şu şekilde:

“Ben ve yetime bakan kimse cennette böyle beraberiz (iki parmağını birleştirir).”

Sevgili Peygamberimiz Hz. bu mutlu aile hakkında. Aişe (r. anha) annemize:

“Ben de sana Ebu Zer’in Umm Zer’e davrandığı gibi davranıyorum.” Şunları söylediği bildiriliyor:

Hz. Aişe (r. anha) annemizden olay şöyle anlatılıyor:

“Bir gün Resûlullah (s.a.v.)’in huzurundaydım ve babamın cahiliye döneminden kalma zenginliğiyle övünüyordum. Peygamberimiz (sav) bana şöyle dedi: “Sus ey Aişe! “Ben de sana Ebu Zar’ın Ümmü Zer’e davrandığı gibi davranıyorum.” dedi.

Ümmü Zer’den nakledilen bu sözün bir hikayesi vardır. Yani:

“Bir zamanlar on bir Arap kadını bir araya gelip kendi aralarında kocalarının alışkanlıkları ve durumları hakkında konuşuyorlardı. Hepsi ayrı ayrı birbirlerine hitap ediyor, kocalarını övüyor, eleştiriyorlardı. Ümmü Zer (r.anha) da kocası hakkında şunları söylemiştir:

“Kocam Ebu Zer. O nasıl bir adam. Beni her zaman tazeledi ve kalbimi mutlu etti. Ne söylersem söyleyeyim, sözüm reddedilmeyecek.” Onu şöyle övdü:

Rabbim hepimize aile mutluluğu nasip etsin. Ümmü Zer (r.anha) ve Ebu Zer (ra)’ın şefaatini nasip etsin. Amin.

Mustafa Eriş
Altınoluk Dergisi

ÜMMÜ ZAR HADİSLERİ

3279 – Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: “On bir kadın oturup kocalarının durumunu birbirlerine bildirme ve hiçbir şeyi saklamama konusunda anlaştılar:

Birincisi (aşağılama yoluyla): “Kocam (Yalçın) dağ başındaki zayıf bir devenin eti gibidir. “Çıkmak kolay değil, götürülmek de kolay değil.” dedi. (Yani eşinin sert huylu, huysuz ve kibirli olduğunu, ailenin ondan faydalanmadığını belirtmiştir.)

İkincisi (aşağılayıcı bir dille): “Korktuğum için kocamın haberini açıklamak istemiyorum. Eğer okumaya başlarsam, büyük küçük her şeyi söylemeliyim ve durmamalıyım (bu kolay değil).” dedi.. (Bu sözle kocasının çok kötü olduğuna işaret ediyordu).

Üçüncüsü (aşağılama yoluyla): “Kocam uzun, konuşursam boşanırım, konuşmazsam ortada kalırım.” dedi. (Bu, kocasının zihinsel olarak yetersiz olduğu anlamına geliyordu).

Dördüncüsü (överek): “Kocam Tihame gecesi gibidir. Ne sıcak ne de soğuk. “Ne korku var, ne de bıkkınlık.” dedi.

Beşinci: “Kocam içeri girdiğinde leopar gibi görünüyor, dışarı çıktığında aslana benziyor. “Bana bıraktığı ev işlerinin hesabını benden sormuyor.” dedi.

Altıncı: “Kocam yemek yerken çok yer; içtiğinde kendini şımartıyor; Yatağa gittiğinde kendini sarar. “Benim üzüntümü anlamak için elini (elbiselerime) sokmuyor.” (Bu, kocasının onunla ilgilenmediği, yemek içmekten başka bir şey düşünmediği anlamına gelir.)

Yedinci: “Kocam çekirdeksizdir (erkek yapmaktan acizdir). Her bela onundur (vücudunda çeşitli hastalıklar vardır). Kafamı yarıyor, vücudumu yaralıyor, her şeyi topluyor (bunları yapmak için), (bulabildiği her şeyi kullanıyor, vuruyor).” dedi.

Sekizinci: “Onun (bedenine) dokunmak, (yumuşak) bir tavşana dokunmak gibidir. “Kokulu bir bitki gibi hoş kokuyor.” dedi.

Dokuzuncusu şöyle dedi: “Kocamın direği yüksek (evi rahat), kılıcının kını uzun (uzun boylu), ocağında çok kül var, evi parlamentoya yakın (misafirperver bir adamdır). “)

Onuncu: “Kocam mülk sahibidir, hem de ne sahip! Artık aklınıza ve hayal gücünüze gelen her güzel şeye sahip olunmuştur. Çok sayıda devesi var. Develerin çökecekleri çok yer ve otlakları azdır. Çalgının sesini duyduklarında yok olacaklarını anlarlar. (Bu, develerin yayılmak üzere salıverilmediği, kesilmek üzere bekletildiği, enstrüman ve eğlence seslerini duyunca kesileceklerini anladıkları anlamına gelir.)

Onbirincisi: “Kocam Ebu Zerr’dir. Ama Ebu Zerr ne! Açıklayayım: Kulaklarımı süslerle doldurdu, kollarımı yağla dolgunlaştırdı. Bu beni mutlu etti, kendimi mutlu ve yüce hissettim. Beni Şıkk adında bir dağın yakınında büyükbaş hayvanlarla yaşayan bir ailenin kızı olarak buldu. Beni atların kişnediği, develerin böğürdüğü, ekinlerin sürüldüğü ve tahılların harmanlandığı müreffeh ve mutlu bir topluma getirdi. Onun önünde söz hakkım vardır, asla azarlanmam. (Akşam) Yatıyorum ve sabaha kadar uyuyorum. Canımın istediği kadar süt içerim. Ebu Zerr’in bir de annesi var: Ümmü Ebu Zerr. Ama o nasıl bir anne! Onun zahire ambarları büyük, hararı büyük, evi ferahtır.

Ebu Zerr’in de bir oğlu var. Ama ne kadar kibar bir genç adam. Yattığı yer kılıcı çekilmiş bir kın gibidir. Dört aylık kuzunun bir bacağı onu besliyor (çok az yiyor). Ebu Zerr’in de bir kızı var. Ama ne kadar iyi huylu? Babasına itaatkardır. Aynı zamanda annesine de itaatkardır. Vücudu elbisesini dolduruyor. Boyuyla (kumları ve emsallerini) çatlatır.

Ebu Zerr’in de bir cariyesi var. O ne kadar sadık ve iyi bir köle kızdır. Aile sırlarımızı kimseye söylemez, evimizin yiyeceklerini asla bozmaz, israf etmez, evimizde çöp bırakmaz ve temiz tutar. Onurludur ve eve pislik getirmez.

Bir gün Ebu Zerr evden çıktı. Yağ çıkarmak için her yerde süt tulumları çalkalanıyordu. Yolda bir kadına rastladı. Kadının yanında leoparlar kadar çevik iki çocuğu vardı ve onlar kolunun altındaki kadının göğüsleriyle oynuyorlardı. (Kocam bu kadını sevmiş olmalı) beni bırakıp onunla evlendi. Daha sonra onurlu bir adamla evlendim. Aynı zamanda çok güzel atlara da biniyordu. Hattî mızrağını alır, akşamları deve, sığır gibi birçok hayvanı sürüp bana getirirdi. Getirdiği her hayvan türünden bana bir çift verirdi. (Bu benim için de kocamdır 🙂

“Ah Ümmü Zerr! Yiyin, için ve yakınlarınıza iyilik yapın! ” derdi. Ümmü Zerr diyor ki: “Buna rağmen bu ikinci kocamın bana verdiği her şeyi toplasam, Ebu Zerr’in en küçük kabını bile doldurmaz.”

Bu hadisin ravisi Hz. Aişe şöyle diyor: “Resûlullah (s.a.v.) (kalbimi memnun etmek için):

“Ey Aişe, dediler ki, ben sana Ebu Zarr’ın Ümmü Zarr’a olduğu gibiyim. (Bu farkla Ebu Zerr, Ümmü Zerr’den boşandı, ben senden boşanmadım. Birlikte yaşayacağız).”

Buhari, Nikah 82; Müslim, Fedailu’s-Sahabe 92

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*