Peygamberimizin Muaz Bin Cebel’e Dua Tavsiyesi

Yeni Haber Merkezi

İman, Kur’an ve Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bizim en büyük manevi zenginliğimizdir.
Bütün dünyevi nimetler ve fırsatlar bizim olsaydı ve dünyada bin yıl yaşasak ama imanı, Kur’an’ı ve Resûlullah’ı tanımasaydık bunun ne değeri olurdu?! Dünya ve dünya hayatımız ölüme mahkûmdur… Ama Peygamber Efendimiz (sav)’i tanımanın, O’na canı gönülden uymanın getirdiği huzur ve mutluluk sonsuzdur…

NE KADAR ŞÜKÜR OLABİLİRİZ?

O halde dünya nimetine kavuştuğumuzda ne kadar da mutlu oluyoruz; Bizi sonsuz saadete ulaştıracak iman nimetine ve Muhammed ümmeti olduğumuza ne kadar şükrediyor, neşrediyor ve şükrediyoruz?

Bunları doğru düşünebilmek için; Kulun, ölümcül sıkıntılara karşı şikâyette bulunmanın, sızlanmanın, isyan etmenin ne kadar korkunç bir nankörlük olduğunu fark etmesini sağlar. Her durumda onu hamd ve rıza ile huzura kavuşturur.

Düşünecek olursak: Trilyonlarca doları olan bir insan, yolda yürürken bir miktar parayı düşürse ve kaybetse, dönüp ona üzülür mü? Trilyonlarla kıyaslandığında bu küçücük miktar ne anlama geliyor? Başımıza bir dünya musibeti geldiğinde, Allah’ın kulu ve Peygamberimiz (sav)’in ümmeti olmanın en büyük mutluluk olduğunu düşünerek sabrederiz. Aşırı üzülmeyi, perişan olmayı, geçici sıkıntı ve kayıplardan şikayet etmeyi, sızlanmayı unutacağız. “Neden oldu bu, ah, ah!” Söylemeyeceğiz. Dünya imtihanlarının zorluklarına rağmen, tek hak din olan İslam’a ve Alemlerin Rahmeti Peygamberimiz’in ümmetine mensup olmanın huzur ve mutluluğunda teselli bulacağız. Bileceğiz ki, Yüce Allah’a sonsuz nimetleri için ne kadar şükretsek de, yine de şükran borcumuzu tam olarak ödeyemeyeceğiz.

HZ. MUSA’NIN ALLAH’A ŞÜKÜRLERİ

Rivayete göre Musa -aleyhisselâm- Cenab-ı Hakk’a şöyle dedi:

“-Ey Rabbim! Sana olan şükrüm, Senden bana verilen ayrı bir nimettir ve ilave bir şükrü gerektirir. (O halde Sana doğru düzgün nasıl teşekkür edebilirim?) dedi.

Yüce Allah Musa’ya şöyle vahyetti:

“-Her nimetin Benden geldiğini bildiğin zaman, bu bilgiyi şükran olarak kabul ederim.” (İhya, IV, 163)

Minnet borcumuz sonsuzdur. Çünkü Cenab-ı Hak kuluna şükretme nimetini bahşediyorsa bu da şükrü gerektirir. Bu hep böyle devam eder ve kulun şükrünün sonuna ulaşması mümkün değildir. Bu nedenle, zilletten başka hiçbir kusuru bulunmayan günahsız peygamberler dahi, Cenab-ı Hakk’ın nimetlerine şükredemeyecekler endişesiyle Allah’tan af ve mağfiret dilerler.

PEYGAMBERİMİZİN MUAZ BİN CEBEL’E ÖNERDİĞİ DUA

Peygamberimiz (sav) de şöyle buyurmuştur:

“Aman Tanrım! Gazabından sana, azabından affına ve yine sana sığınırım! Seni hak ettiğin gibi övmeye gücüm yetmiyor! Kendini övdüğün gibisin!”[2] Duasını yaptı.

Böylece Cenab-ı Hakk’a hak ettiği şekilde hamd etmekten aciz olduğumuzu ve bu konuda Rabbimizin affına sığınmamız gerektiğini ifade etmiştir.

Yine Peygamber Efendimiz (sav) bir defasında Muaz bin Cebel’in elini tutarak ona şöyle buyurdu:

“-Ah Muaz! Allah’a yemin ederim ki, seni gerçekten seviyorum. Ah Muaz! Her namazın sonunda sana:

“Allahümme einnî alâ zikir ve şükran ve samimi ibadet.”
“Allah’ım! Seni anmak, Sana şükretmek ve Sana güzelce kulluk etmek için bana yardım et!” “Size dua etmekten asla vazgeçmemenizi tavsiye ederim.” (Ebu Davud, Vitr, 26)

O halde şükredebilmek için Allah’tan yardım dilemeliyiz.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2015 – Ağustos, Sayı: 354, Sayfa: 032

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*