Ümmü Züfer radıyallahu anha Peygamber Efendimiz (sav) buyurdu ki; “Cennetten bir kadın” Onun iltifatlarına layık görülen bir bayan arkadaş…
Başına gelen belalara sabırla göğüs geren, Peygamber Efendimiz (sav)’in gösterdiği yolda yürüyen, tavsiyelerini harfiyen yerine getiren, teslimiyet sahibi bir bahtlı hanımefendi…
Kendisi Habeşistanlıdır ve fiziksel olarak iri yapılı, uzun boylu, siyahi ve yaşlı bir hanımdır. İslam’ın ilk yıllarında Müslüman olduğu tahmin edilmektedir.
Ümmü Züfer radıyallahu anha azimli ve iradeli bir hanımdı. İslam’ı yaşama konusunda şuurlu ve bilinçli hareket etti. İnancından asla taviz vermezdi. Harama düşmemek için titiz davranırdı.
O, Allah’a ve Resulüne tam teslimiyet gösteren imanlı bir insandı. Bela ve felaketlere karşı hoşgörülü davranırdı. Şeytanlar ona musallat oldu. Bu yüzden sık sık hastalanıyordu. Epilepsi hastasıydı. Ama o bundan hiç şikayet etmedi.
Bu hastalığın Allah’ın bir imtihanı olduğunu biliyor ve tevekkülle hareket ediyordu. Acı ve ıstıraplara karşı sabır ve hoşgörü göstererek Rabbine teslim olmanın en güzel örneğini vermiştir. Hastalığın ilk aşamaları bu şekilde geçti. Ancak hastalığı gün geçtikçe ağırlaştıkça İslami emir, yasak ve hassasiyetlere dikkat edemez hale geldi. Daha sonra çözüm aramaya başladı.
O dönemde bu tür hastalıklar arttı. Kimsenin tedaviyle ilgili kesin bir bilgisi yoktu. Ne yapılmalıydı? Kişi nasıl davranmalı? Bu soruların cevabı yoktu. Daha sonra zamanla cinlerin ele geçirdiği kişiler Hz. Muhammed (sav)’e getirilmeye başlandı. Onlara aşağıdaki tedavi yöntemi uygulandı.
Hüseyin bin Müslim ve Tavus’tan rivayet eden İbn Cüreyc, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in bu tür hastaların tedavisine ilişkin şu bilgileri aktarmaktadır:
“Rabbimiz, kendisine getirilen hastaların göğüslerine vurur ve ağızlarından siyah bir şey çıkararak onları tedavi ederdi.”
Aynı anlatım şöyle devam ediyor:
Ümmü Züfer (r.anha) da bu hastalıktan dolayı huzura kavuştu. Ama iyileşmedi. Bunun üzerine Allah Resulü (sav) şöyle buyurdu:
“Bu kadın dünyada böyle kalacaktır, ama ahiret yurdu onun için daha hayırlı olacaktır.” dedi. (Üstü’l-gabe, VII, 333. İsâbe, IV, 328-329, İstiab I,628)
Ümmü Züfer (r.anha) bir kez daha hastalandı. Kardeşleri onu Peygamber Efendimiz (sav)’in huzuruna getirip, durumundan şikâyetçi oldular. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) onlara şöyle dedi:
“Dilerseniz dua ederim, Allah şifa versin. İstersen namaz kılmam, öyle kalır. Ama ahirette hesabı olmayacaktır. Dolayısıyla dikkate alınmıyor.” Komuta ederek kardeşlerinin seçim yapmasına izin verdi. (Üstü’l-gabe, VII, 333. İsâbe, IV, 328-329, İstiab I, 628)
Ümmü Züfer (r.anha) teslimiyet ve güven sahibi bir kadındı. Ancak epilepsi hastasıyken başının açık olmasından da çok üzülüyordu. Bilinçsizce avret yerlerinin ortaya çıkmasından endişe ediyor ve harama düşmekten korkuyordu.
Bu durum kendisini rahatsız ettiğinden çaresiz kaldı ve Resûlullah (s.a.v.)’e başvurdu. Bu durumu ortaya koymasıyla ilgili (Riyazussâlihîn Tercüme ve Şerhi cilt I s. 237-238) kitabında şu rivayet nakledilmektedir:
Ata İbn Ebi Rabah’tan şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Abdullah ibni Abbas (Allah ondan razı olsun) bana şöyle dedi:
-Sana cennetten bir kadın göstereyim mi? dedi. BEN:
-Evet göster bana dedim.
İbn Abbas şöyle dedi:
-O (büyük) siyah kadın! Bu kadın (bir gün) Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e gelerek şöyle dedi:
-Beni bir sara içinde tutuyor ve ben kendimi açığa çıkarıyorum. “İyileşmem için Tanrı’ya dua edin” dedi.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
-“‘Sabır edeceğim’ diyorsan sana cennet var. Ama yine de istersen Allah’a şifa versin diye dua ediyorum.” dedi.
Bunun üzerine kadın şöyle dedi:
-Ben (hastalığıma) sabrederim. Ancak, “Lütfen dua edin de epilepsi hastası olduğumda üstüm açık kalmasın” dedi.
Peygamber (s.a.v.) de ona dua etti. (Buhari, Merda 6; Müslim, Birr 54)
Ümmü Zufar (r.anha) cennet ve sağlık arasında seçim yapmak zorundaydı.
Zeki, zeki, kararlı ve iradeli bir kadındı. İman sahibi bir insan olarak sonsuz yaşamı için seçimini yaptı.
Çünkü asıl hayat ahiret hayatıydı. En büyük amacı orada mutluluğa ulaşmaktı. Bu nedenle bütün bu acı ve ıstıraplara sabrederek cenneti kazanmayı arzuladı.
Sadece açığa çıkmasın diye dua istedi. Bu iman sevgisi ve sonsuz saadet arzusu, onun bela ve musibetlere karşı direncini ve tahammülünü artırdı.
Bu hareketi ile aynı zamanda şuurlu, şuurlu, vefalı ve teslim olmuş bir Müslüman olduğunu da göstermiş oldu. Sadakati hemen karşılığını aldı ve Peygamber Efendimiz’in duası hürmetine, sara nöbetleri sırasında bir daha açılmadı.
Sevgili Peygamberimizin bu hadis-i şerifte iki seçenekli cevap vermesi bazılarına garip gelebilir. Burada İki Dünyanın Güneşi olan Rabbimiz, kadına en hayırlı seçeneği hatırlatarak iki salih amelden birini seçme konusunda özgür bırakmıştır. Bu, onun ashabına ve ümmetine duyduğu şefkat ve merhametin doğal bir sonucudur.
Peygamberimiz Fahr-i Kâinat aleyhisselam bu davranışıyla tedaviye karşı çıkmadı. “İstersen dua edebilirim” Onun emri bunun delilidir. Ancak tedavi edilemeyen hastalıklar da olabilir. Bu gibi durumlarda yapılması gereken gerçek yolu göstermek amacıyla hastalığa karşı sabırlı olmanın cennet gibi bir bedeli olduğunu duyurdu.
Ümmü Züfer’in (r.anha) hayatı hakkında kaynaklarda başka bir bilgi bulunmamaktadır. Böyle bir belaya yakalananlara örnek olması ve bu olayın başımıza gelmesi büyük bir nimet…
Allah ondan razı olsun.
Cenâb-ı Hak ona şefaatlerini bahşetsin. Amin.
Mustafa Eriş
Altınoluk Dergisi
Bir yanıt bırakın