Unutma Bizi Dolması Nedir – Secdem / Bir Dünya İçerik

Yeni Haber Merkezi

Geçmişte meyhaneler Ramazan ayında kapanmak zorunda kalırdı. Bayram arifesinde meyhaneciler, düzenli müşterilerinin evlerine doldurulmuş midye veya uskumru gönderirdi. Bu ikramlara “don’t forget us Stuffed” denir.

Ramazan ayının en destansı geleneklerinden birinden bahsedeceğim. Daha doğrusu masal anlatır gibi yazan Reşat Ekrem Koçu’yu dinleteceğim.

Ramazan ayından en çok etkilenen yerler elbette meyhanelerdir. Eski İstanbul’da Ramazan ayında tüm meyhaneler bir ay boyunca kapalı olurdu. Reşat Ekrem Koçu, 1947’de yayınlanan ‘Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Evleri’ adlı kitabında bu durumla ilgili ilginç bir geleneği şöyle anlatır:

“Yılda bir ay, Ramazan ayında meyhaneler kapalı olurdu. Barba, bayramın ilk günü en saygıdeğer müşterilerinin evlerine büyük bir tekne tabağında midye dolma gönderirdi, buna ‘bizi unutun dolma’ denirdi; sanki bir davet mektubu gibiydi, “Meyhanemiz açıktır, sizi bekliyoruz efendim”… Ama ağızda dağılan midye dolmadır. Mesela 100 tane midye dolma yapılacaksa, 100 tane büyük midye dolma ve 200 tane küçük midye dolma alınır, o midyeler doğranır ve dolmanın üzümlü ve fıstıklı iç harcına eklenir…”

Artık evlerimizin dışında benzer, özenle hazırlanmış midye pilavı bulma şansımız pek kalmadı; Reşat Ekrem bile 1947’de bu kitabı yazdığında aynı sorundan yakınmıştı. “Tarifini yapsak da, istesek de, o iç harcı bizim zamanımızda içki servisi yapan lokantalarda yapamazsınız. Lokantacı ufak masrafından, aşçı ufak zahmetten kurtuluyor.” Meyhaneler neredeyse 70 yıl önce bozulmuş olsa da, bizim işimiz iş…

Ramazan ayında iftar için değilse, iyi bir dolma (gerçek bir Ermeni spesiyalitesi, çok soğanlı ve baharatlı değil ama yine de çok lezzetli) ve güzel bir yerel yemek için Asmalımescit’teki Duble Meze iyi bir adres. Sahibi, Arto’nun annesi, bu iki mezeyi de elle yapıyor.

Ramazan geldiğinde kötü görgü kurallarının vücut bulmuş hali olan beş yıldızlı otel iftarlarından bahsedeceğimi düşünmemiş olabilirsiniz. Bahsetmem gerekirse, hayatımda yediğim en güzel yemek muhtemelen iftar yemeğiydi. Gazetelerde, İstiklal Caddesi’nin ortasında, TOMA’nın gölgesindeydi ve adı ‘Dünya Sofrası’ydı. Dünya sofraları kuranlara selam olsun!

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*