Bakara Suresi 19 Ayet Tefsiri Meali ve Arapça Yazılışı

Yeni Haber Merkezi

Medine döneminde nazil olmuştur. 286 ayetiyle Kur’an-ı Kerim’in en uzun suresidir. İsmini 67-73 ayetlerindeki sureden almaktadır. “bakara (sığır)” Surede İslam hukukunun temel konularına ilişkin pek çok hüküm yer almaktadır.

Bakara Suresi 19. ayetinin yazımı

Bakara Suresi 19. Ayet Anlamı

Yahut karanlıkta şiddetli bir yıldırım ve gök gürültüsüne yakalananlar gibidirler. Yıldırımdan dolayı ölüm korkusuyla parmaklarıyla kulaklarını tıkarlar. Fakat Allah kâfirleri kuşatmıştır.

Bakara Suresi 19. Ayetinin Tefsiri

Benzetme yaparak, örnek vererek, konuyla ilgili hikayeleri ve geçmiş olayları kullanarak anlatma yöntemi, eski zamanlardan beri bütün milletler tarafından kullanıldığı gibi, İslam’ın ilk muhatapları olan Araplar tarafından da kullanılmıştır. Kur’an-ı Kerim bu yöntem ve üsluba sık sık başvurmuş, sesli ve görüntülü yayınlardan yararlanır gibi eğitim ve öğretimde bunlardan yararlanmıştır. Münafıkların durumunu örneklerle anlatan bu ayetleri tefsir edenler çeşitli yorumlarda bulunmuşlar; ışığı İslam’ın ışığı, karanlığı küfür, yağmuru rahmet, ganimet vb., gök gürültüsünü ve şimşeği de kâfirleri tehdit eden ayetler olarak açıklamışlardır.

Bu iki ayetteki ışık ve aydınlanmayı, “içgüdüler, duyu organları, akıl” gibi insan kaynakları ve bilgi araçları; karanlık, yağmur, gök gürültüsü, şimşek ve bunlar arasında ilerlemeye ve yol almaya çalışan insanı, “insanın iniş çıkışları, maddi ve manevi sorunlarıyla dünya hayatı” olarak anlıyoruz. İnsan dünyadaki sorunlarıyla başa çıkmaya çalışırken, ya sadece insan gücü ve olanaklarıyla yetinir ya da bunlara ilahi yardım ve rehberliği ekler ve Kur’an ve Sünnet’in rehberliğinden faydalanır.

İnançsızlar dini hayatlarından dışladıkları için maddi sorunlarını -çoğunlukla ve kısmen- akıl, duyular ve deneyimlerle çözerler ve hayatlarını bu alanda düzene koyabilirler. İnsan bilgisinin yeterli olmadığı ilişkiler, varlıklar, olaylar ve oluşumlar alanına gelince karanlıkta kalırlar ve bilinmezlikler arasında çırpınırlar.

Bu alana karşı algı kanallarını kapatmak, onu görmezden gelmek, düşünmemeye çalışmak, onu hiçe saymak hiçbir işe yaramaz. Bilinçaltının derinliklerinde fırtınalar kopuyor, bilinçte huzursuzluk yüzeye çıkıyor ve bunları bastırmak, öteyi ve insan gücünün çözemeyeceği sorunları (haz dünyaları, iş, sanat, spor vb. alanlardaki faaliyetler, alkol, uyuşturucu…) unutmak için alınan tedbirler hiçbir işe yaramaz ve faydaları yıldırım hızıyla geçer.

Bunlar bir süre insanı oyalasa da kaçınılmaz sonla karşılaşıldığında gerçek anlaşılır ama çok geç, çok geçtir. Yüce Allah’ın kullarına verdiği insan bilgi araçları, bunların geçerli ve yeterli olduğu alanlarda kullanılması ve insanın içeride ve dışarıdaki ayetleri okuyarak Rabbini bulması ve O’nun hidayetini dinlemesi içindir. Bunları yerinde ve amacına uygun olarak kullanmayan kişi, bunlardan mahrum olan yaratıkların seviyesine iner. Ancak her nimetin bir hesabı olacağından insan, o yaratıklardan farklı olarak sorumlu tutulur ve emanetten sorumludur.

Münafıklar, dünyevi hayatlarını kısmen akılları ve görünüşte uyum içinde oldukları Müslümanların dinî bilgileri sayesinde düzgün bir şekilde sürdürebilirler. Ancak iç dünyaları, maddi ve fani dünya ve ilişkileri söz konusu olduğunda karanlık ve ızdırap içinde kalırlar, mücadele ederler ve çıkmaz bir yola saparlar. Kesintisiz ilahi rehberlik ve ışıkla desteklenmediklerinde, yanan bir ateşin ışığı, bir kibritin ışığı veya bir şimşeğin çakması kadar kısa ve yetersiz olan akıl ve insanî bilgi onları bu çıkmazdan kurtaramaz.

Kaynak: Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 83-84

Bu temsili iki şekilde ele almak mümkündür: Onların durumui “şiddetli yağmur” veya “bu tür yağmura yakalananların durumu” benzetilmiştir.

Birincisine göre; İslam, yaşama sebebi olarak sağanak bir yağmura, Peygamberimizin gönderildiği dönemdeki dünya durumu ve İslam’a karşı sürekli olarak karşı çıkan kâfirlerin şüpheleri karanlığa, dinin müjde ve uyarıları şimşek ve gök gürültüsüne, kâfirleri ve münafıkları bekleyen bela ve azaplar ise yıldırımlara benzetilmiştir. Bu tabloda münafıklar, kendilerine yönelik uyarı ve tehditlerle dolu İslam ayetlerine ve cihat ve benzeri öldürülme tehlikesi taşıyan ilahi emirlere sağır kulak vermektedirler.

Bir yandan namaz, zekât, oruç gibi ibadetlere karşı da, diğer yandan makam, mevki ve bazı dünyevi menfaatleri terk edip her hususta Peygamber’e uymak gibi nefislerine ağır gelen yükümlülüklere karşı da aynı tavrı sergilerler. Bunu yaparken, Yüce Allah’ın kendilerini her yönden kuşattığını, akıllarından geçenleri bile bildiğini ve onlara dilediğini yapabileceğini unuturlar.

Ancak can ve mallarının korunması ve ganimetlerin paylaşımı ile ilgili hükümleri gördüklerinde bunlara ilgi duyarlar. Ayette “şimşek ışığında yürümek” buna benzetilmiştir. Yine ayetteki “karanlık üzerlerine çökünce oldukları yerde çakılıp kalırlar” ifadesi, bu tür menfaatler bitip yok olduğunda eski küfür ve şaşkınlıklarına geri dönmelerini ifade eder. Ancak Allah dilerse onların işitme ve görme yeteneklerini tamamen ellerinden alabilir, öyle ki onlar dünya menfaatlerine ilişkin İslam hükümlerini ne duyabilir ne de görebilirler. (Bkz. Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, II, 77-78)

İkinciye göre ise münafıklar, yağmura yakalananlar gibidirler; küfür ve hile ile karışık imanları, içinde karanlık, gök gürültüsü ve şimşek bulunan yağmur gibidir. Yağmur faydalı olduğu halde, bu halde yakalanan yağmur zararlı olabilir. Müslümanların saldırılarından ve diğer kâfirlere yaptıkları muameleden korunmak ve kendilerini güvende hissetmek için gösterdikleri münafıklık, ölüm korkusuyla yıldırımlara karşı sağır kulak vermek gibidir. Ancak bu sağır kulak verme, Allah’ın takdirinden hiçbir şeyi geri çevirmeyecek ve başlarına gelecek zararı önleyemeyecektir. Onların İslam’ın emirlerinin şiddeti karşısında şaşırmaları ve içinde bulundukları durumun farkında olmamaları, yıldırım ışığını fırsat bilip kısa bir mesafe yürümeye benzer ve yıldırım ışığı sönünce oldukları yerde kalırlar. (bk. Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, I, 13)

Görüldüğü gibi bu tasvirler, önceki ayetlerde özellikleri anlatılan münafıkların iç dünyalarını dikkat çekici bir şekilde ortaya koymaktadır. Böylece, İslam’a karşı olumsuz tutumları nedeniyle düştükleri sıkıntıları ve yaşadıkları zehirli hayatı herkesin anlayabileceği şekilde bildirmektedir.

Müminlerin, kâfirlerin ve münafıkların özellikleri sırasıyla anlatıldıktan sonra, ilahi hitap artık bütün insanlara yönelmekte ve onları kulluğa davet etmektedir:

Kaynak: Ömer Çelik Yorumu

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*