Bakara Suresi 20 Ayet Tefsiri Meali ve Arapça Yazılışı

Yeni Haber Merkezi

Medine döneminde inmiştir. Kur’an-ı Kerim’in en uzun suresidir ve 286 ayettir. İsim, 67-73. ayetlerde “bakara (sığır)” Kelimesinden alır. Surede İslam hukukunun ana konularına ilişkin pek çok hüküm yer almaktadır.

Bakara Suresi 20. Ayetinin Yazılışı

Bakara Suresi 20. Ayet Anlamı

Şimşek göz kamaştırıcı bir şekilde çakar ve çevrelerini aydınlattığında yürürler, hava karardığında ise hareketsiz kalırlar. Eğer Allah dileseydi, onların işitme ve görmelerini tamamen giderirdi. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.

Bakara Suresi 20. Ayetin Tefsiri

Benzetmeler yaparak, örnekler vererek, ilgili hikâyelerden ve geçmişteki olaylardan yararlanarak anlatma yöntemi, eski çağlardan beri tüm milletlerde olduğu gibi İslam’ın ilk muhatapları olan Araplarda da kullanılmıştır. Kur’an-ı Kerim de bu yöntem ve üslubu sıklıkla kullanmış, eğitim ve öğretimde ses ve görüntü yayınlarından yararlanır gibi bunlardan yararlanmıştır. Münafıkların durumunu örneklerle anlatan bu ayetleri yorumlayanlar çeşitli yorumlarda bulunmuşlardır; Işığı İslam’ın nuru, karanlığı küfür, yağmuru rahmet, ganimet vb., gök gürültüsünü ve şimşeği ise kâfirleri tehdit eden ayetler olarak açıkladılar.

Bu iki ayette nur ve aydınlığı, “güdüler, duyu organları, akıl” gibi insanın kaynakları ve bilgi araçları olarak tanımlıyoruz; Karanlığı, yağmuru, gök gürültüsünü, şimşekleri ve bunların arasında ilerlemeye ve yön bulmaya çalışan insanı, “tüm iniş çıkışlarıyla, maddi ve manevi meseleleriyle insanın dünya hayatı” olarak anlıyoruz. İnsanoğlu dünyadaki sorunlarıyla baş etmeye çalışırken ya sadece insani güç ve imkânlarla yetinir ya da bunlara ilahi yardım ve hidayet katarak Kur’an ve Sünnet’in hidayetinden faydalanır.

İnkar edenler, dini hayatlarının dışında tuttukları için, çoğunlukla ve kısmen de olsa maddi sorunlarını akıl, duygu ve tecrübelerle çözerler ve bu alanda hayatlarını düzene koyabilirler. İnsan bilgisinin yeterli olmadığı ilişkiler, varlıklar, olaylar ve oluşumlar alanında karanlıkta kalır, bilinmeyenler arasında debelenir.

Bu alana yönelik algı kanallarını kapatmanın, görmezden gelmenin, düşünmemeye çalışmanın, görmezden gelmenin hiçbir faydası yoktur. Bilinçaltının derinliklerinde fırtınalar kopuyor, bilinçteki huzursuzluklar yüzeye çıkıyor gibi görünüyor ve bunların bastırılması, madde ötesinin unutulması ve insan gücünün çözemediği (zevk) sorunların unutulması için alınan önlemler dünyalar, iş, sanat, spor vb. alanlardaki faaliyetler, alkol, uyuşturucu…) Hiçbir fayda sağlamaz, faydaları ışık hızıyla gelir ve gider.

Bunlar insanı bir süre oyalasa da kaçınılmaz sonla karşılaşıldığında gerçek ortaya çıkar ama artık çok geç, çok geç. Cenab-ı Hakk’ın kullarına verdiği beşeri ilim araçları, onların geçerli ve yeterli olduğu alanlarda kullanılmaları, insanların içlerindeki ve dışlarındaki ayetleri okuyarak Rablerini bulmaları ve O’nun hidayetini dinlemeleri içindir. . Bunları amacına uygun ve amacına uygun kullanmayan insan, bunlardan mahrum mahlûkların seviyesine düşer. Ancak her nimetin bir hesabı olacağından, o canlılardan farklı olarak insan, emanet ettiği şeylerden sorumlu tutulmakta ve sorumlu tutulmaktadır.

Münafıklar, bir yandan zekaları, diğer yandan görünüşte bağlı oldukları Müslümanların dinine dair bilgileri sayesinde dünya hayatlarını kısmen sorunsuz bir şekilde sürdürebilmektedirler. Ancak konu kendi iç dünyasına, maddi ve ahiret dünyasına ve ilişkilerine gelince, karanlık ve ıstırap içinde kalır, bocalar ve çıkmaza saplanırlar. Ateşin, kibritin, yıldırımın ışığı kadar kısa ve yetersiz olan akıl ve insan bilgisi, kesintisiz ilahi hidayet ve ışıkla desteklenmediğinde onları bu çıkmazdan kurtaramaz.

Kaynak: Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 83-84

Bu temsili iki şekilde ele almak mümkündür: Durumlarıi “şiddetli yağmur” veya “bu yağmura yakalanan insanların durumu” Karşılaştırıldı.

İlkine göre; İslam dininin hayat sebebi olması şiddetli bir yağmura, Peygamber Efendimiz’in gönderildiği dönemde dünyanın durumu ve her zaman İslam’a karşı olan kâfirlerin şüpheleri karanlığa yol açar; Şimşek ve gök gürültüsüne dinin müjdeleri ve uyarıları; Kâfirleri ve münafıkları bekleyen felaketler ve cezalar, yıldırıma benzetilmektedir. Bu tabloda münafıklar, İslam’ın kendilerine yönelik uyarı ve tehdit ayetlerine, öldürülme riski taşıyan cihad ve benzeri ilahi emirlere kulaklarını tıkarlar.

Yine bir yandan kendilerini namaz, zekat, oruç gibi ibadetlere adadılar, diğer yandan da makamlarını, makamlarını ve bazı dünyevi menfaatlerini terk ederek Peygamber Efendimiz’e her konuda destek oldular. Peygamber’e uymak gibi kendilerine zor gelen sorumluluklarda da aynı tutumu sergilerler. Bunu yaparken de Yüce Allah’ın kendilerini her yönden kuşattığını, hatta onların neler yaşadığını bildiğini, onlara dilediğini yapabileceğini unuturlar.

Ancak canlarının ve mallarının korunması ve ganimetlerden pay verilmesine ilişkin hükümleri görünce talepte bulunurlar. Ayette “şimşek ışığında yürümek” buna benzetilmektedir. Yine ayetteki “Üzerlerine karanlık çökünce sıkışıp kalırlar” ifadesi, bu gibi faydaların sona ermesi ve ortadan kalkması halinde eski inançsızlık ve şaşkınlıklarına döneceklerine işaret etmektedir. Ancak Allah dilerse onların işitme ve görmelerini tamamen giderebilir, böylece İslam’ın dünya menfaatleriyle ilgili hükümlerini duyamazlar; onları da göremezler. (bk. Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, II, 77-78)

İkinciye göre münafıklar yağmura yakalananlar gibidir; Onların imanı, küfür ve hileyle karışmış olup, içinde karanlık, gök gürültüsü ve şimşek bulunan yağmur gibidir. Yağmur her ne kadar faydalı bir şey olsa da insanları bu halde yakalayan yağmur zararlı olabiliyor. Müslümanların saldırılarından ve diğer kâfirlere karşı muamelelerinden korunmak ve korunmak için gösterdikleri münafıklık, ölüm korkusuyla yıldırımlara kulak tıkamak gibidir. Ancak bu sağır kulaklar, Allah’ın dilediğinden hiçbir şeyi geri çeviremeyecek ve kendilerine gelecek olan zararı defedemeyeceklerdir. İslam’ın emirlerinin ciddiyeti karşısında hayrete düşmeleri ve içinde bulundukları durumun farkında olmamaları, şimşek ışığından yararlanarak biraz yürümeye ve şimşek kaybolunca bulundukları yerde sıkışıp kalmaya benzer. . (bk. Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, I, 13)

Görüldüğü gibi bu temsiller, önceki ayetlerde özellikleri anlatılan münafığın iç dünyasını çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır. Böylece İslam dinine karşı olumsuz tutumları nedeniyle içine düştükleri sıkıntıları ve yaşadıkları zehirli hayatı herkesin anlayabileceği bir şekilde bizlere anlatmaktadır.

İlahi hitap, sırasıyla müminlerin, kâfirlerin ve münafıkların özelliklerini anlattıktan sonra artık tüm insanlara hitap ediyor ve onları kulluğa davet ediyor:

Kaynak: Ömer Çelik Yorumu

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*