Farklı bir terapi tekniği – müzik terapi
Farklı bir terapi tekniği – müzik terapi “Müzik ruhun gıdasıdır.” Müzik, seslerin bir uyum içerisinde bir araya gelmesinden oluşur. Sadece insanlara değil, bütün varlıklara hitap eder. İnsanlar için genellikle yaşantılar müziğin stili açısından önemlidir ve bu yüzden bir çok farklı müzik çeşidi vardır. Bir bireyin müzik ile bir şeyler ifade etmesi, kişinin bilinçaltı hakkında çok değerli ip uçlarını ortaya dökmesini sağlar ve bu psikoloji açısından önemli bir noktadır. Müzik psikoloji biliminde binlerce yıldır kullanılıyor olmasına rağmen son yıllarda değerini artırmıştır ve müzikterapi üzerine bir çok yeni araştırma ve müzikterapi teknikleri çalışmaları başlatılmıştır.
Müzik aslında sadece seslerin bir uyum içinde bir araya gelmesinden yada bireyin içindeki duyguları dışa vurmasından ibaret değildir. Müzik doğru kullanıldığında bir çok tedavi yöntemi olarak kullanılabilmekte ve bir çok sorunu kesin olarak çözmese bile çözümde yardımcı olabilmektedir. Bu konuda yapılan birçok araştırma, doktor ve müzisyenlerin; depresyondan kansere, yüksek tansiyondan kronik ağrılara, disleksiden, akıl hastalıklarına, migrenden uyuşturucu madde bağımlılığına kadar geniş bir sahada müziği kullandıklarını göstermektedir. Yüzyıllar boyu insanlar hastalıkların iyileştirilmesinde çeşitli tedavi yöntemleri kullanmışlar ve çare aramışlardır.
Tarih’te Müzik Terapi Müzik-terapi de en eski tedavi yöntemlerinden biri olup pek çok eski çağ medeniyetlerinde kullanılmıştır. İlkel kabilelerin yaşayışlarında ruhi varlıkları önemli rol oynamış, hekimler çeşitli bitki, ilaç, müzik ve dansı kullanarak hastalarını iyileştirmeye çalışmışlardır. Günümüzde bile halen daha ülkemizde bazı sorunların çözümü için medyumlara ve hocalara danışılmaktadır.
Müzik, tedavi törenlerinde başlıca rol oynamış tekniklerdendir ve hastanın kötü varlık ve ruhlardan kurtarılması tedavinin temelini teşkil etmiştir. Ses bu kötü varlıklar ile iletişime girmek için kullanılmış ve verilen ilaçlar ve bitkiler ise hastanın vücudunda kötü varlık ile mücadele için kullanılmıştır. Monoton bir ritim ile birlikte varlığın tepkisine göre hızlı, yavaş, yumuşak veya sert melodi ritimleri kullanılmış, ikna edici ve övülü şarkı sözleri ile müziğe refakat edilmesi tedavinin asıl temelini oluşturmuştur.
Türkler ve Müzik ile Tedavi* Türklerde ilk ciddi müzikle tedavi biçimi Osmanlı devleti zamanında görülmüştür. Aynı zamanda Orta Asya’da Anadolu öncesi zamanda Baksı adı verilen Şaman müzisyenler tarafından, çeşitli hastalıklar için tedavi çalışmaları yapılmıştır. Hala bu faaliyetlerini sürdüren Baksılar Orta Asya Türkleri arasında yaşamaktadırlar. Bir Selçuklu Türk’ünün yaptırdığı Şam’daki Nurettin Hastanesinde, İbn Si-na, müzikle akıl hastalığının tedavisini uygulamıştır. İbn Sina’nın tesirleri Osmanlı devrinde de devam etmiştir. Osmanlı saray hekimi Musa bin Hamun, diş hastalığı ve çocuk psikoloji hastalıklarını iyileştirmede müzikle tedavi yöntemini kullanmıştır. İbn Sina’nın meşhur eseri “El Kanun fi’t-tıbbi” adlı eserini tercüme eden Tokatlı Mustafa Efendinin talebesi Hekimbaşı Gevrekzade Hasan Efendi (18.yy) yazdığı eserinde İbn Sina’nın eserinden çok faydalandığını ifade etmiştir.
Türk Müziği makamlarının ruha olan etkileri Farabi’ye göre şöyle sınıflandırılmıştır:
1. Rast makamı: İnsana sefa(neşe-huzur) verir.
2. Rehavi makamı: İnsana beka(sonsuzluk fikri) verir.
3. Kuçek makamı: İnsana hüzün ve elem verir.
4. Büzürk makamı: İnsana havf(korku) verir.
5. Isfahan makamı: İnsana hareket kabiliyeti, güven hissi verir.
6. Neva makamı: İnsana lezzet ve ferahlık verir.
7. Uşşak makamı: İnsana gülme hissi verir.
8. Zirgüle makamı: İnsana uyku verir.
9. Saba makamı:İnsana cesaret,kuvvet verir.
10. Buselik makamı: İnsana kuvvet verir.
11. Hüseyni makamı: İnsana sükunet, rahatlık verir.
12. Hicaz makamı:İnsana tevazu(alçakgönüllülük) verir.
Farabi Türk müziği makamlarının zamana göre psikolojik etkilerini de şu şekilde göstermiştir:
1. Rehavi makamı: yalancı sabah vaktinde etkili
2. Hüseyni makamı: sabahleyin etkili
3. Rast makamı: güneş iki mızrak boyu etkili
4. Buselik makamı: kuşluk vaktinde etkili
5. Zirgüle makamı: öğleye doğru etkili
6. Uşşak makamı: öğle vakti etkili
7. Hicaz makamı: ikindi vakti etkili
8. Irak makamı: akşam üstü etkili
9. Isfahan makamı: gün batarken etkili
10. Neva makamı: akşam vakti etkili
11. Büzürk makamı: yatsıdan sonra etkili
12. Zirefkend makamı: uyku zamanı etkilidir.
Günümüzde Müzik Terapi 1977 senesinde Amerika, müzik ile tedaviyi bir bilim dalı olarak kabul etmiştir. Müzik terapisi 1950 yıllarından bu yana etkin olarak psikiyatrik vakalarda etkin olarak kullanılmaktadır. Türkiye’de ise halen daha müzik ile tedavi yöntemi gereken alakayı bulamamıştır. Oysa ki Farabi, Razi, İbn-i Sina ve Gevrekzade Hasan efendi gibi Türk alimleri bu alanda çok önemli çalışmalar yapmıştır ancak Batı dünyası 20. yüzyılın ortalarında keşfettiği müzik ile tedavi yöntemlerine başvurmuş, geliştirmiş ve aktif olarak kullanmıştır.İlk olarak 2. Dünya Savaşı’nda yaralanan askerlerin terapisinde müzikten yararlanılır. Ardından, 1947 senesinde ABD’nin Michigan Devlet Hastanesi’nde müzik tedavi programına alınır. Böylece bu konuda araştırmalar hızlanır. Teni teknik ve pratik uygulama biçimleri geliştirilir. A
merikan Müzik terapi Birliği 1997’de bir tanımlama yaparak son noktayı koyar: “Müzik terapi, bazı bireylerin fiziksel, psikolojik, sosyal ve zihinsel ihtiyaçlarını karşılamada müziği ve müzik aktivitelerini kullanan uzmanlık dalıdır.” Bu gün Batı’da hastane, klinik, gündüz bakımevi, okul, madde bağımlılığı merkezi gibi yerlerde binlerce uzman müzik terapisi uygulamaktadır. Müziğin özellikle serotonin, norepinefrein, dopamin, melatonin, kortizol, adrenalin, testosteron gibi psikiyatrik hastalıkların oluşumunda etkili hormonlara ve kan basıncı, solunum ritmi, solunum kalitesi, nabız sayısı gibi fizyolojik olaylara olumlu etki yaptığı artık bilinmekte ve bilimsel olarak onay görmektedir.
Müzikterapi’nin çocuklar üzerindeki etkisi nelerdir?
Görsel dünyayı algılayabilme, nesnelerin görüntülerini zihinde oluşturabilme ve bunların farklılıklarını kavrayabilme yetisi Spatial Zeka’nın temeli içinde müzikle uğraşmak oldukça faydalıdır. Müzik, tıpkı matematik ya da satranç gibi yüksek beyin fonksiyonları gerektirir. Müzik dersleri sinirleri eğiterek beyindeki algısal gelişmeyi sağlar. Çocuklara az da olsa müzik eğitimi vermek; onların zekalarını, algılama ve öğrenme kapasitelerini, bedensel ve zihinsel koordinasyon kurmalarını ve yaratıcılıklarını da geliştirmelerine yardımcı olur. Zekâya adım adım* İki uzman, müziğin zekâ ile bağlantısı üzerine araştırmalarını uzun zamandır yürütüyor.
Bu alandaki ilk çalışmaları “Mozart Etkisi” adını taşıyan bir deney. 1993 yılında “Nature” dergisinde de yayımlanan bu araştırma klasik müzik – IQ ilişkisi üzerine kurulmuştu. Yapılan deneyde 36 lise öğrencisine belli bir süre, her gün 10 dakika boyunca Mozart’ın bir piyano sonatı dinletilmiş, sonuçta çocukların IQ’larında bir artış görülmüştü. Aynı gruba dinletilen new age ve dans müziği ise Mozart’ın yarattığı etkiyi yaratmıyordu. Tek problem, Mozart’ın etkisinin sadece bir saat sürmesiydi. Shaw ve Rauscher ikinci çalışmayı “Küçük yaşta müzik dersleri almak ve özellikle bir enstrüman üzerinde yoğunlaşmak” üzerine yaptılar. Bunun için en popüler ve en yaygın enstrüman olan piyanoyu seçtiler. Seçimin nedeni, piyanoyu o yaştaki çocukların daha kolay öğrenebilecek durumda olmasıydı. Bu yılın başında gerçekleştirilen deneyler için bu kez anaokuluna giden 78 çocuk seçildi. Bu arada üç – dört yaşlarındaki bu çocukların ailelerinin sosyo – ekonomik – kültürel yapılarının, gittikleri anaokullarının eşdeğer olmasına da dikkat edildi. Ve 78 çocuk dört gruba ayrıldı. Birinci gruba şan ve piyano dersi, ikinci gruba sadece şan dersi, üçüncü gruba bilgisayar dersi verilirken, dördüncü gruptakilere hiçbir şey öğretilmedi. Çocuklar haftada iki kez 15’er dakikalık piyano dersi alıyordu, her çocuğun eşit süreyle ders almasına da dikkat ediliyordu.
Sekiz ay boyunca diğer grupların da çalışmaları sürdü. Bu eğitimin ardından 78 çocuğa zekâ testi uygulandığında çıkan sonuç araştırmacılar için pek de sürpriz olmamıştı. Piyano grubundaki çocukların zekâsındaki artış diğer gruptakilere fark atıyordu. Yüzde 46 daha zeki Çocuklara deneyin başlangıcında zekâ testi uygulanmıştı. Sekiz ayın sonunda diğer gruplardaki çocukların zekâlarında önemli bir gelişme kaydedilmezken, piyano dersi alan gruptakilerin IQ’larında yüzde 46’lık bir gelişme görüldü. Bütün çocuklar bu ölçüm için beş ayrı teste tabi tutulmuştu. Bu testler, puzzle birleştirmek, gösterilen desenleri yapmak, geometrik şekilleri tanımak, nesnelerin doğru renklerini ve resimlerdeki hataları bulmaktan ibaretti. Dr. Shaw ve Dr. Rauscher, ilk araştırmalarında bulguladıkları “Mozart dinlemenin birkaç saat süren etkisi” aksine, piyano eğitiminin etkisinin ömürboyu süreceğini söylüyor. Deney üç – dört yaşlarındaki çocuklar üzerinde yapılmış olsa da, 12 yaşına kadar alınan piyano derslerinin etkili olacağını ekliyorlar.
Bunu da şöyle açıklıyorlar: “Müzik de tıpkı matematik ya da satranç gibi yüksek beyin fonksiyonları gerektiren bir uğraş. Bu alanlar, aynı zamanda iyi gelişmiş ‘spatial’ zekânın da temelini atıyor. Spatial zekâ, görsel dünyayı algılayabilme, nesnelerin görüntülerini zihinde oluşturabilme ve bunların farklılıklarını kavrama yetisine verilen ad.” İki araştırmacı çocukların yoğrulmaya hazır beyinlerinin bağlantılar kurmak için şekil değiştirmeye müsait olduğunu anlatıyor. “Piyano dersleri sinirleri eğiterek beynin korteksindeki algısal gelişmeyi sağlıyor” diyor Dr. Rauscher. Yapılan pekçok bilimsel araştırma da bu iki bilimadamının söylediğini doğrular nitelikte.
Biyologlar yeni doğmuş çocuğun beynindeki fazla sayıdaki hücrelerden bir kısmının sinirlerle birbirine bağlanmış hücre ağının dışında kaldığını söylüyor. Bebeklerde konuşmaları dinlemek, parlak renkli oyuncaklarla oynamak ve müzik dinlemek gibi durumlar bu sinirleri güçlendirerek çocukta zekâ gelişimini sağlıyor. Shaw ve Rauscher’in araştırmaları da zaten bu temele dayanıyor. İki bilimadamı piyano ya da diğer enstrümanların bu sinirsel bağlantıyı güçlendirdiğini ve çocuğun zekâsını yüzde 46 oranında arttırdığını ispatlıyor. Müzikteki Matematik Araştırmanın mimarlarından biri olan Dr. Rauscher da çocukken piyano ve çello dersleri almış.
Rauscher’e göre bu dersler son derece etkili: “Müzik zihinsel imgelemeyi ve bu imgeleri notaları kullanarak müziğe dönüştürmeyi gerektirir. Müziğin fen ve matematikle bu açıdan çok fazla ortak yönü olduğunu düşünüyorum.” Türkiye’de müziğin zekâ üzerine etkilerini araştıran M. S. Ü. Devlet Konservatuarı profesörü Filiz Ali de iki araştırmacının bulgularını destekler nitelikte konuşuyor: “Müzik ne kadar soyut görünse de son derece bilimsel ve matematiksel. Müziğin içinde bir matematik var.
Notalar, solfej hepsi matematik üzerine kurulu. Ve piyano çalmak da matematiksel düşünmeye benziyor. Hem beyni hem bedeni çalıştıran piyano, notaları algılayan beynin tuşlara dokunan parmaklara, pedallara basan ayağa emir vermesiyle bir koordinasyon oluşturur. Bu da beynin birden fazla bölgesini çalıştırarak çok yönlü düşünmeyi ve bağlantılar kurmayı sağlar, beynin kullanımını geliştirir.” Prof. Ali Avusturya, Almanya, Macaristan gibi ülkelerde anaokullarından itibaren çocuklara müzik eğitimi verildiğini söylüyor: “Burada müzik ilkokulları var. Bu okullarda diğer derslerin yanında her gün iki saat müzik eğitimi veriliyor. Ve çocuklara birer enstrüman çalmayı öğretiyorlar.” Filiz Ali’ye göre müzik eğitimi için çocuğun ille de müziğe yeteneği olması gerekmiyor. “Herkesin matematik yeteneği olmaz ama hepimiz okulda matematik öğrendik. Müzik için de bu geçerli.
Çok yetenekli olmasa da çocuklara biraz müzik öğretmek onların zekâsını, algılama, öğrenme kapasitesini, koordinasyon kurmasını ve yaratıcılığını geliştirecek, ileride yapacağı meslekte daha başarılı ve kıvrak zekâlı olmasını sağlayacaktır” diyor ve ekliyor: “Benim ders verdiğim öğrenciler şimdi mimar, doktor, antropolog, matematik profesörü…” Göz doktoru Beril Küçümen beş yaşındayken piyano dersleri almaya başlamış. “Belki de bu sayede okul yıllarımda fen ve matematikte sınıfın en iyilerinden biriydim” diyen Küçümen, beş yaşındaki oğlu Malik’i biraz da bu yüzden konservatuarın yuva sınıfına vermiş. Malik’in devam ettiği İ. Ü. Devlet Konservatuvarı’ndaki bu sınıf bu yıl kuruldu. Burada beş – yedi yaşlarındaki okulöncesi çocuklara müzik eğitimi veriliyor. Sınıftaki çocukların aileleri de müziğin çocuğa çok şey verdiğine inanıyor. Yine yuva sınıfı öğrencilerinden beş yaşındaki Berk’in annesi Berrin Özdemir, oğlunun ikibuçuk yaşında notalara ilgi duyduğunu söylüyor. “Notalara ilgisi başladığı anda rakamlarla da ilgilendi. Üç yaşında 100’e kadar sayabiliyordu.” Müzik eğitimi beyini yoğurup şekillendirirken daha zeki, daha duyarlı ve daha sosyal bir neslin de tohumlarını atıyor. Ama tüm hocalar uyarıyor: “Çocuğunuzun zeki olması için onu piyano başına bağlamayın. Çünkü zorlanırsa nefret edecektir. Müziği ona bir oyun gibi öğretmek en etkili yöntem.”
Kaynak: bublogcu.com