Cabir (radıyallahu anh) şöyle dedi:
Resûlullah (s.a.v.) kabri kireçlemeyi, üzerine oturmayı ve üzerine bina yapmayı yasaklamıştır.
Müslim, Cenaiz 94. Ayrıca bkz. Tirmizî, Cenaiz 58; Nasa’i, Janaiz 96, 98; İbn Mâce, Cenaiz 43.
İbn Ömer (radıyallahu anh)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“İslam beş temel üzerine kurulmuştur: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın resûlü olduğuna şehadet etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekâtı hakkıyla vermek, Allah’ın evi olan Kâbe’yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.”
Buhari, İman 1, 2, Tefsir Suresi(2) 30; Müslüman, İman 19–22. Ayrıca bkz. Tirmizi, İman 3; Nesai, İman 13.
Yahya ibn Ya’mer dedi ki: Ma’bed Cüheni, Basra’da kader (kaderi inkar) meselesi hakkında konuşan ilk kişiydi. Biz ve Humeyd ibn Abdurrahman Himyeri, oraya iki kez gittik, hac veya iki kez hac yaptık ve dedik ki: Keşke Allah Resulü’nün (s.a.v.) ashabından biriyle karşılaşsaydık da ona bu adamların kader hakkında ne dediklerini sorsaydık. Sonra, tam camiye girerken Abdullah ibn Ömer ibn Hattab ile karşılaştık. Arkadaşım ve ben onun iki yanında durduk, biri sağında biri solunda. Arkadaşımın sözü bana bırakacağını düşünerek dedik ki:
“Ey Ebu Abdirrahman! Aramızda Kur’an okuyan ve ilim talep eden birtakım kimseler türedi. -Onların hâlinden bahsederek dedim ki- Ve iddia ediyorlar ki: Kader yoktur, Allah’ın bilgisi ve takdiri olmadan işler tekrar tekrar olur.”
Dedi ki: Bu adamlarla karşılaştığında onlara haber ver ki, ben onlardan uzağım, onlar da benden uzaktırlar. Abdullah ibn Ömer Allah’a yemin ediyor ki, onlardan birinin Uhud dağı kadar altını olsa ve onu harcasa, kadere inanmadıkça Allah ondan bunu kabul etmez.
Abdullah şöyle dedi: Babam Ömer b. Hattab bana anlattı ve şöyle dedi: Bir gün Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte oturuyorduk, birdenbire yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah, üzerinde yolculuk eseri hiçbir iz bulunmayan ve içimizden hiçbirinin tanımadığı bir adam çıkageldi.
Sonunda Peygamber’in yanına oturdu, dizlerini dizlerine dayadı, avuçlarını dizlerinin üzerine koydu ve “Ey Muhammed, bana İslam’ın mahiyetini anlat” dedi.
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İslâm; Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın Resûlü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve eğer gücün yeterse Beytullah’ı haccetmendir.” Resûlullah (s.a.v.): “Doğru söyledin.” buyurdu. Ömer (r.a.): “Biz buna şaştık. Resûlullah’ı sorgulayıp tasdik ediyordu. Resûlullah (s.a.v.): “Bana imandan haber ver.” buyurdu. Resûlullah (s.a.v.): “ALLAH’A, MELEKLERİNE, KİTAPLARINA, PEYGAMBERLERİNE, AHİRET GÜNÜNE ve KADERİN HAYIRINA VE ŞERRİNE İNANMANDIR.” buyurdu.
“Doğruyu söyledin,” dedi. “Bana iyilik hakkında bilgi ver,” dedi.
Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah’a sanki O’nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Sen O’nu görmesen bile O seni mutlaka görmektedir.”
Dedi ki: “Bana kıyametin vakti hakkında bilgi ver.” Resulullah (sav) de: “Bu konuda kendisine sorulan, sorandan daha bilgili değildir.” buyurdu. Öyleyse bana onun alametlerini haber ver, dedi.
Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: “Cariyenin hanımını doğurması, yalınayak, çıplak ve yoksul çobanların bina yapmakta birbirleriyle yarıştıklarına benzer.”
Ömer dedi ki: Sonra gitti ve biz uzun bir süre eğlendik. Sonra Peygamber bana dedi ki: “Ey Ömer, Soru Soran’ın kim olduğunu biliyor musun?”
Dedim ki: Allah ve Resulü en iyisini bilir. Dedi ki: “Şüphesiz o, Cebrail’dir. O, size dininizi öğretmek için geldi.”
Bir yanıt bırakın