Abıhayat içti
(Çok yaşlı olmasına rağmen genç görünen kişi.)
(bir şeye) hayat vermek
Hayat vermek, canlandırmak.
(birinin) hayatını cehenneme çevirmek
Büyük üzüntü ve sıkıntıya sebep olmak: ‘Herkesin hayatını cehenneme çevirdiği de doğrudur, en yakınındakilerden başlayarak.’ -m. Mungan.
Bir hayat yaşamak
Yaşamak, varlığını sürdürmek: ‘çok parlak ve nazik bir hayat yaşıyordu.’ -d. Seyfettin.
Yaşam ve ölüm meselesi (yapmak, olmak)
Bu bir ölüm kalım meselesi.
Hayata atılmak
Geçimini sağlamak için çalışmaya başlamak: ‘Orada hayata başlamanın ilk şartı, altı yıllık ortaöğrenimi tamamlamaktır.’ -a. Erhat.
Hayata bağlanmak
Yaşamı sevdirmek, yaşamdan kopmamak için: ‘Bu sıcak ve içten ses, Fikret’i yaşama bağlıyor, yaşama sevincini artırıyordu.’ -r. Enis.
Hayata geçirmek
Yürürlüğe koymak, hayata geçirmek.
Hayata gözlerini kapatmak
Ölmek.
Hayattan memnun olmamak
Umutsuzluğa kapılmak, karamsarlığa kapılmak, yaşama isteğini yitirmek: ‘Sıradan günlerde, sanki bunlar hayata küskün insanlarmış gibi gelir size.’ -r. N. Güntekin.
Hayatı atlamak
Her şey ters gidiyor, her şey mahvolup gidiyor.
Hayatınıza girmek
Hayatınıza katılmak.
Hayatınızdan çıkarın
Her türlü ilgi ve ilişkiyi tamamen kesmek: ‘Beni, bir gayrimüslim adamı sevdiğim için hayatından çıkaran babamın evine geri dönmem.’ -a. Kulin.
Hayatını birine borçlu olmak
1) Birisi tarafından ölümden kurtarılmış olmak; 2) Bir başkasının desteğiyle hayatının kurtarılmış olması: Bu hayatımı ağabeyime borçluyum.
Geçimini sağlamak
Geçimini sağlamak: ‘Ben geçimimi sağlarken, elini ne sıcak suya ne de soğuk suya sokmam.’ -a. Kutlu.
Hayatını yaşamak
Her türlü baskıdan uzak, dilediği gibi yaşamak.
Hayatınızın en güzel döneminde olmak
Hayatınızın en güzel dönemini yaşıyorsunuz.
Hayatının baharını yaşıyorsun
Hayatınızın en güzel günlerini yaşayın.
Bir münzevi hayatı yaşamak
Her şeyden uzaklaşıp yalnız yaşamak:
‘Büyük din adamlarının rahip olarak yaşamasının boşuna olduğunu mu düşünüyorsunuz?’ -h. Taner.
Bir yanıt bırakın