Ümmü Gülsüm Binti Ukbe Kimdir Hayatı

Yeni Haber Merkezi

Ümmü Gülsüm Binti Ukbe (ra)

Ümmü Gülsüm bint Ukbe radiyallahu anha, Kureyş’ten vatanını terk ederek Medine’ye tek başına hicret eden sahabe hanım!.. Allah’a ve Resulüne hicret etmek için evinden kaçan muhacir bir hanım!..

Mekke’de Peygamberimiz Muhammed (sav)’e biat eden kahraman hanımlardan!.. Medine-i Münevvere’ye hicret ettiğinde; “Beni müşriklere döndürmeyin!” diyerek Peygamber Efendimiz’e sığınan imanlı, cesur bir hanımefendi. Osman (ra)’ın kız kardeşi!..

Kendisi Mekkelidir ve Kureyş kabilesine mensuptur. Babası, Peygamberimizin ezeli düşmanı ve Peygamberimizi boğmaya kalkışan azgın müşrik Ukbe bin Ebi Muayt’tır. Annesi Erva bint Kureyz’dir.

Ervâ Hatun, İslam’ın ilk yıllarında Müslüman olmanın mutluluğunu yaşayan bir hanımdır. Hz.Muhammed’in (s.a.v.) halası kızıdır. Osman (ra)’ın da annesi olur. Erva hanımın annesi Beyza Hanım, Peygamberimizin halasıdır.

Ümmü Gülsüm Mekke’de Müslüman oldu ve Hz. Muhammed (sav)’e biat etti. Diğer Müslümanlar gibi o da işkenceye maruz kaldı. Başta babası olmak üzere müşriklerin zulmünden ve acılarından nasibini almıştı. Dinini terk etmesi konusunda üzerinde çok fazla baskı vardı. Ancak bunların hiçbirine dikkat etmedi. Hiçbir zaman inancından vazgeçmedi. İnancından zerre kadar taviz vermedi.

Günler acı ve ıstıraplarla geçti, yıllar sıkıntılarla aktı. Sevgili Peygamberimiz Medine’ye hicret etti. Onun gidişiyle Mekke neredeyse boşalmıştı.

Ümmü Gülsüm (r.anha) doğup büyüdüğü şehirde ailesinin yanındaydı. Ama bir Müslüman olarak kendini yalnız hissediyordu. Bu yüzden kendisi de göç etmek istiyordu. Babası izin vermediği için Mekke’de kaldı. Müslüman kardeşlerinden ve Resûlullah’tan ayrı kalmanın acısıyla hayatına devam etti. Sanki kendi memleketinde gurbet hayatı yaşıyormuş gibiydi. Bu ayrılığın bitmesi için Efendimize dua ediyor ve hicret etme fırsatını bekliyordu.

Yedi yıl boyunca Resûlullah’a kavuşma hasretiyle yandı. Yedi yıl boyunca Müslüman kardeşlerinden ayrı kalmanın acısını yüreğine gömdü. Sonunda Rabbimiz ona bir fırsat verdi. Sanki her gün gittiği yere gidecekmiş gibi bir planla evden kaçtı.

Ümmü Gülsüm (r.anhâ) hicret serüvenini şöyle anlatıyor: “Mekke’nin son çıkışı olan Ten’im yakınlarında kendimize ait bir bahçemiz vardı. Evimizin bir kısmı da orada yaşıyordu. Buraya sık sık gider, üç dört gün kalıp Mekke’ye dönerdim. Ailem oraya gitmeme engel değildi. Buraya gelip gitme sıklığını arttırarak ailemi buna alıştırdım. Artık Mekke’de kalmak istemiyordum. Kendi başıma göç etmeye karar verdim. Yolda karşılaşacağım sıkıntılara razıyım.

Bir gün bahçeye gider gibi Mekke’den ayrıldım. Yolun son noktasına, şehrin çıkışına ulaştım. Orada bir adamla tanıştım. Ben: Nereye gitmek istiyorsun? diye sordu. Ben de dedim ki: Sen kimsin? Söyledim. Şöyle cevap verdi: “Huzaa kabilesinden.” Bu kabile Peygamber Efendimiz (sav) ile anlaşma yaparak sadakat göstermişti. O: “Ben Kureyşliyim ve Medine’ye gitmek istiyorum” dedim. Dedi ki: “Biz Khuza halkı gidilecek yolu biliyoruz.” dedi. Bana yol gösterici olabileceğini söyledi ve şarkı söylemek için devesini önüme getirdi. Bu yüzden bir deveye bindim. Huzali, devenin dizginlerini kaptı, öne atılarak Medine yoluna çıktı.

Ümmü Gülsüm bint Ukbe (r.anha), Allah ve Resulü uğruna annesini, babasını ve memleketini terk ediyordu. Bu durumdan hiç de rahatsız değildi. Peygamberimiz (sav), Peygamberimizle ve onun Müslüman kardeşleriyle yeniden biraraya gelmeyi büyük bir mutluluk olarak değerlendirmiştir. Uzun ve yorucu bir yolculuğun ardından Medine göründü.

Ümmü Gülsüm’ün (r.anha) kalbi sevinçle doldu. Mekke’de sıkıntılı günler sona erdi. Resûlullah’a kavuşmanın heyecanı kalbini kaplamış, buna hakim olamıyordu. Medine’ye sağ salim ulaşmanın şükranıyla Rabbimize hamd ediyordu. Yol rehberi Huzâlı’ya dua ediyordu. Allah o yoldaşı hayırla mükafatlandırsın! Bir kez olsun en ufak rahatsızlık yaratacak bir harekette bulunmadı. Khuza kabilesi ne güzel bir kavimdir! dedi.

Ümmü Gülsüm (r.anha) Medine’ye girdiğinde müminlerin annesi Ümmü Seleme’nin (r.anha) misafiri oldu. O sırada İki Dünyanın Güneşi Efendimiz evde değildi. Annemiz ona bir ikramda bulundu. Nasıl olduğunu sordu. Birlikte oturup sohbet ederek sevincine ortak oldular. Ama o endişeli bir şekilde bekliyordu.

Annemiz Ümmü Seleme (r.anha), bu fedakar, imanlı kardeşini teselli etmek, sıkıntı ve kaygılarını gidermek için şöyle buyurmuştur:

– “Ey Ümmü Gülsüm! Allah’a ve Resulüne hicret ettin değil mi? dedi. Oda:

– “Evet!” dedi. Ancak Ümmü Gülsüm (r.anha) rahat değildi. Düşünceliydi. Bir sorunu vardı, içinde sakladığı bir endişesi. Bunu açıklamak için bir fırsat bekliyordu. Ümmü Seleme (r.anha), annemizin yakın ilgisinden cesaret alarak, aklını meşgul eden ve kalbini rahatsız eden korku ve endişeyi şöyle anlattı:

– “Ey Ümmü Seleme! Hudeybiye Antlaşması uyarınca Mekke’den kaçarak Medine’ye gelenler Mekkelilere iade edildi. Müslüman olarak Peygamber Efendimize sığınan Ebu Cendel (ra) ve Ebu Basir (ra) geri döndü. Rabbimizin beni de reddetmesinden korkuyorum.

Ey Ümmü Seleme! Kadınların durumu erkeklerinki gibi değil. Mekke’den ayrılışımdan bu yana sekiz gün geçti. Şimdi beni arayacaklar. “Bulamayınca buraya kadar gelecekler.” Sıkıntılarını, sıkıntılarını dile getirdi.

Ümmü Gülsüm bint Ukbe (r.anha) bu endişeler içinde heyecanla beklerken, İki Dünyanın Güneşleri Efendimiz, mübarek eve geldi. Ümmü Seleme annemiz (r.anha) durumu Peygamber Efendimize anlattı. Peygamberimiz Fahr-i Kâinat (sa) bu sadık sahabesine şöyle anlatmıştır: “Hoş geldin” dedi.

Ümmü Gülsüm (r.anhâ) heyecanla Hz. Muhammed (sav)’e Medine’ye geliş macerasını anlattı. Endişesini dile getirerek sözlerini şöyle tamamladı:

“Ey Allah’ın Resulü! Ben dinim uğruna hicret ederek sana geldim. Beni koru. Onu müşriklere geri çevirme. Eğer onu onlara geri verirsen bana işkence ederler. Beni dinimden döndürmeye çalışıyorlar. Nihayetinde bir kadınım. “Biliyorsun ki kadınların durumu zayıfların durumu gibidir.” Dertlerini, sıkıntılarını anlattı.

İki Dünyanın Güneşi Efendimiz, Ümmü Gülsüm’ü (r.anhâ) dikkatle dinledi. Onu sevindirecek, korkusunu giderecek bir şekilde cevap verdi: “Cenâb-ı Hak, mutlaka kadınlarla ilgili ahdini bozacak ve onu geçersiz kılacaktır.” dedi.

Peygamberimiz bu sadık ve fedakar sahabeyi şu sözlerle teselli etti. Efendimiz, Habîbi’nin bu isteğini yerine getirmiş ve müşriklere eşlerin geri verilmeyeceğini bildiren ayeti indirmiştir. Yeni nazil olan bu ilahi müjde, “imtihan edilen kadın” anlamına gelen Mümtehine suresinin onuncu ayetiydi. Çeviri:

“Ey iman edenler! Mü’min kadınlar muhacir olarak size geldikleri zaman onları imtihan edin. Allah onların imanını daha iyi bilir. Eğer onların mü’min kadınlar olduğunu öğrenirseniz, onları kâfirlere geri göndermeyin. Bunlar onlara helal değildir. Bunlar da onlara helal değildir. Onların (kocalarının) harcadıklarını (çeyizlerini) geri verin. Mehirlerini verdiğiniz halde onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Kâfir kadınlarla evlenmeyin, harcadığınızı isteyin. Onlar da harcadıklarını istesinler. Bu Allah’ın hükmüdür. O, aranızda hükmeder. Allah bilendir, hikmet sahibidir.”

Vahiy tamamlanınca İki Dünyanın Güneşleri olan Efendimiz, bu müjdeyi Ümmü Gülsüm (r.anha)’a bildirdi. Artık müşriklerin elinden kaçan mümin kadınlar Mekke’ye geri gönderilmeyecekti. İlahi emir gereği Peygamberimiz Fahr-i Kâinat (sa) onu ve kendisinden sonra gelen eşlerini incelemiş ve şöyle buyurmuştur:

“Allah’a yemin ederim ki, sen Allah ve Resulü sevgisi için ve aynı zamanda İslami görevleri özgürce yerine getirmek uğruna hicret ettin. Yoksa ne kocanızdan, ne de malınızdan dolayı göç etmediniz.” dedi.

Ümmü Gülsüm (r.anha) rahat bir nefes aldı. Kalbi sevinçten uçuyordu. Yüce Rabbimize hamd ediyordu. Sevgili Peygamberimize sevinç gözyaşlarıyla cevap veriyordu. Ama dünya bir imtihan dünyasıydı. Sorunlar bitmek bilmiyordu. Bütün bu olay ve olayların ortasında babası Ukbe İbn Ebi Muayt, kızının Medine’de olduğunu öğrendi. Oğulları Velid ve Umara’yı kız kardeşlerini getirmeleri için Sevgili Peygamberimize gönderdi. Medine’ye geldiklerinde Peygamber Efendimiz’i buldular. Hudeybiye antlaşması gereğince güven duydular ve İki Dünyanın Güneşi olan Efendimiz’e: “Aramızdaki antlaşmaya göre kız kardeşimizi bize teslim et!” dediler. dediler. Peygamberimiz Fahr-i Evren (sa) onlara şöyle dedi: “Cenâb-ı Hak, kadınlarla ilgili bu şartı kaldırdı.” dedi. Ümmü Gülsüm’ü (r.anha) onlara teslim etmedi. Velid ve Umara Mekke’ye eli boş döndüler.

Ümmü Gülsüm bint Ukbe (r.anha) henüz evlenmemişti. Medine’de kalacağı kesinleşince, sahabelerin önde gelenlerinden Zübeyr İbn Avvam, Zeyd İbn Harise ve Abdurrahman İbni Avf (r.anhum) efendilerimiz ona evlenme teklifinde bulundular. Ümmü Gülsüm (r.anha)’nin durumu ise kardeşi Hz. Osman (ra) ile istişarede bulundu. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’e sormamızı da tavsiye etti. Bu teklif Peygamber Efendimiz’e sunulduğunda Ümmü Gülsüm’ün (r.anha) Zeyd İbni Harise (ra) ile evlenmesi uygun görüldü. Kısa sürede iki fedakar sahabeye sıcak bir yuva kurulmuş oldu. Hz. Zeyd ve Ümmü Gülsüm (r.anha) mutlu bir hayat yaşadılar. Fakat mutlulukları uzun sürmedi. Çünkü kocası Zeyd (ra) Muta savaşında şehit düşmüştü. Bu evlilikten Zeyd adında bir oğlu ve Rukıyye adında bir kızı dünyaya geldi.

Ümmü Gülsüm (r.anha) kadere razı olan sadık bir hanımdı. Tanrı’dan gelen her şeyden memnundu. Kocasının şehadeti karşısında sabır ve metanetle göğüs gerdi. Bekleme süresini bekledikten sonra Zübeyr İbn Avvam (ra) ile evlendi. Onun da Zeynep adında bir kızı vardı. Hayat sürprizlerle doluydu. Mutlu yuvaları devam ederken aralarında bir anda bir çatışma çıktı. O sıcak ev yaşanmaz hale geldi. Uzun sürmedi. Kısa bir süre sonra boşanmak zorunda kaldılar.

Hayat devam etti. İnsan tek başına yaşayamazdı. Ümmü Gülsüm de bunun farkındaydı. Abdurrahman İbni Avf’ın (ra) teklifi üzerine onunla evlendi. Bu evlilikten İbrahim ve Hamid adında iki oğlu dünyaya geldi.

Ümmü Gülsüm bint Ukbe (r.anha), Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in sohbetinden istifade eden bilgili, imanlı bir hanımdı. Peygamberimizden on kadar hadis rivayet ettiği rivayet edilmektedir. Bunlardan biri şudur:

Ümmü Gülsüm bint Ukbe İbn Ebi Muayt radıyallahu anha dedi ki, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurmasını dinledim:

“İnsanların arasını düzeltmek için müjde getiren (ya da güzel söz söyleyen) yalancı sayılmaz.” (Buhari, Salât, 2)

Müslim’in rivayetinde:

Ümmü Gülsüm şöyle dedi: Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) halkın söylediği yalanlardan sadece üçüne izin verdiğini duydum. Bunlar:

1. Savaşta (düşmanı aldatmak için)

2. İki kişi arasında huzuru bulmak için,

3. Kocanın karısına, kadının da kocasına söylediği (aile düzenini korumak amacıyla) yalandır.” (Riyazussalihin Terc. ve Şerh. cilt.2, s.247).

Ümmü Gülsüm bint Ukbe (r.anha), Abdurrahman İbni Avf’ın (ra) vefatından sonra ömrünün sonunu Amr İbn As (ra) ile evli olarak geçirdi. Onunla evliyken ahirete göç etti. Allah ondan razı olsun.

Fedakarlığından, gayretinden, iman şevkinden nasibimizi almayı, şefaatine mazhar olmayı Cenab-ı Hakk’tan niyaz ederiz. Amin

Mustafa Eriş
Altınoluk Dergisi

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*