Medine döneminde nazil olmuştur. 286 ayetiyle Kur’an-ı Kerim’in en uzun suresidir. İsmini 67-73 ayetlerindeki sureden almıştır. “bakara (sığır)” Surede İslam hukukunun temel konularına ilişkin pek çok hüküm yer almaktadır.
Bakara Suresi 18. ayetinin yazımı
Bakara Suresi 18. Ayet Anlamı
Artık onlar sağır, dilsiz ve kördürler, artık geri dönemezler.
Bakara Suresi 18. Ayet Yorumu
Benzetme yaparak, örnek vererek, konuyla ilgili hikayeleri ve geçmiş olayları kullanarak anlatma yöntemi, eski zamanlardan beri bütün milletler tarafından kullanıldığı gibi, İslam’ın ilk muhatapları olan Araplar tarafından da kullanılmıştır. Kur’an-ı Kerim bu yöntem ve üsluba sık sık başvurmuş, sesli ve görüntülü yayınlardan yararlanır gibi eğitim ve öğretimde bunlardan yararlanmıştır. Münafıkların durumunu örneklerle anlatan bu ayetleri tefsir edenler çeşitli yorumlarda bulunmuşlar; ışığı İslam’ın ışığı, karanlığı küfür, yağmuru rahmet, ganimet vb., gök gürültüsünü ve şimşeği de kâfirleri tehdit eden ayetler olarak açıklamışlardır.
Bu iki ayetteki ışık ve aydınlanmayı, “içgüdüler, duyu organları, akıl” gibi insan kaynakları ve bilgi araçları; karanlık, yağmur, gök gürültüsü, şimşek ve bunlar arasında ilerlemeye ve yol almaya çalışan insanı, “insanın iniş çıkışları, maddi ve manevi sorunlarıyla dünya hayatı” olarak anlıyoruz. İnsan dünyadaki sorunlarıyla başa çıkmaya çalışırken, ya sadece insan gücü ve olanaklarıyla yetinir ya da bunlara ilahi yardım ve rehberliği ekler ve Kur’an ve Sünnet’in rehberliğinden faydalanır.
İnançsızlar dini hayatlarından dışladıkları için maddi sorunlarını -çoğunlukla ve kısmen- akıl, duyular ve deneyimlerle çözerler ve hayatlarını bu alanda düzene koyabilirler. İnsan bilgisinin yeterli olmadığı ilişkiler, varlıklar, olaylar ve oluşumlar alanına gelince karanlıkta kalırlar ve bilinmezlikler arasında çırpınırlar.
Bu alana karşı algı kanallarını kapatmak, onu görmezden gelmek, düşünmemeye çalışmak, onu hiçe saymak hiçbir işe yaramaz. Bilinçaltının derinliklerinde fırtınalar kopuyor, bilinçte huzursuzluk yüzeye çıkıyor ve bunları bastırmak, öteyi ve insan gücünün çözemeyeceği sorunları (haz dünyaları, iş, sanat, spor vb. alanlardaki faaliyetler, alkol, uyuşturucu…) unutmak için alınan tedbirler hiçbir işe yaramaz ve faydaları yıldırım hızıyla geçer.
Bunlar bir süre insanı oyalasa da kaçınılmaz sonla karşılaşıldığında gerçek anlaşılır ama iş işten geçmiştir, çok geçtir. Yüce Allah’ın kullarına verdiği insan bilgi araçları hem geçerli ve yeterli oldukları alanlarda kullanılmaları, hem de insanın içeride ve dışarıdaki ayetleri okuyarak Rabbini bulması, O’nun hidayetini dinlemesi içindir. Bunları yerinde ve amacına uygun olarak kullanmayan kişi, bunlardan mahrum olan yaratıkların seviyesine inmiş olur. Ancak her nimetin bir hesabı olacağından, o yaratıklardan farklı olarak insan sorumlu tutulmuş ve emanetten sorumlu tutulmuştur.
Münafıklar, dünyevi hayatlarını kısmen akılları ve görünüşte uyum içinde oldukları Müslümanların dinî bilgileri sayesinde düzgün bir şekilde sürdürebilirler. Ancak iç dünyaları, maddi ve fani dünya ve ilişkileri söz konusu olduğunda karanlık ve ızdırap içinde kalırlar, mücadele ederler ve çıkmaz bir yola saparlar. Kesintisiz ilahi rehberlik ve ışıkla desteklenmediklerinde, yanan bir ateşin ışığı, bir kibritin ışığı veya bir şimşeğin ışığı kadar kısa ve yetersiz olan akıl ve insanî bilgi onları bu çıkmazdan kurtaramaz.
Kaynak: Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 83-84
Münafıklar zahiren duyuyor, konuşuyor ve görüyor oldukları için ayeti hakiki manasıyla, yani maddi manasıyla tefsir etmek mümkün değildir. Burada mecazi bir anlam vardır: Onlar Allah’tan gelen hakikatlere sağırdırlar; onları asla dinlemezler ve kabul etmezler. Bu hakikatleri dile getirme noktasında dilsizdirler. Hakikate karşı kördürler. Kendilerine hidayet verecek ve ders çıkaracak görüş ve basiretten mahrumdurlar. Çünkü imanın tam zıddı olan münafıklık onların kalplerine yerleşmiştir. Kısacası onlar anlatılan özelliklere sahip oldukları için asla dalaletten kurtulamaz ve doğru yola dönemezler.
İnsanları hidayetten uzaklaştıran basiret körlüğünün üç sebebi vardır:
Bedeni Allah Teala’ya isyan sayılabilecek hareketlerde kullanmak,
Allah’a ibadette samimiyetsiz ve ikiyüzlü olmak,
Umutlarını Allah’a bağlamak ve ihtiyaçlarını O’na sunmak yerine, yaratıkların sahip olduklarına bakıyorlar. Bu şekilde basiret köreldiğinde, kul Allah’tan uzaklaşıp insanlara yönelir ve hakikat yollarına geri dönmek zorlaşır.
İslam’ın hidayetinden mahrum olanların durumu dünyada böyle olduğu için, ahirette de benzer bir azaba maruz kalacaklardır. “Kıyamet günü onları kör, dilsiz ve sağır olarak yüzleri üstü haşredeceğiz.” (İsra 17:97) ayeti bu gerçeği bize bildirmektedir. Onlar, Yüce Allah’a itiraz ederek, “Rabbim! Beni neden kör olarak haşrettin? Ben dünyada gören bir kimse idim?” diyeceklerdir. Yüce Allah, “Evet, böyledir! Ayetlerimiz sana geldiğinde onları unuttuğun gibi, bugün de unutulup atılacaksın!” (Taha 20:125-126) buyuracaktır. Dolayısıyla onlar, Kıyamet Günü’nde Allah’ın selamını duyamayacak, O’nun lütfunu elde edemeyecek ve O’nun cemâline bakamayacaklardır. Müslümanlar ise, bu dünyada hakkı dinleyip, onu söylemekten hiç vazgeçmedikleri, kâinattaki ilahi kudret akışlarını basiret gözüyle müşahede ettikleri için kıyamet günü Yüce Allah’ın hitabına, güzelliğine ve selamına mazhar olacaklardır.
Münafıkların korku ve dehşet dolu iç dünyalarını gözler önüne seren ikinci örnek ise şöyledir:
Kaynak: Ömer Çelik Yorumu
Bir yanıt bırakın