Tabi i Nedir – Secdem / Bir Dünya İçerik

Yeni Haber Merkezi

Elbette : Mensub ismi, uymak, uymak, görüş edinmek anlamına gelen “tebi’a” kökünden türemiştir. Çoğulu tabi’în’dir. Hadis Usul ilminde tabi’î, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sahabesinden herhangi biriyle görüşüp ondan hadis rivayet eden kimse için kullanılır. Tabi’î’nin genel kabul gören tanımı bu olmakla birlikte, tabi’î tanımında, sahabi tanımında olduğu gibi, farklı görüşler ileri sürenler de olmuştur. Nitekim Hâkim, tabi’î sınıflarından bahsederken “filancaya ulaşanlar” gibi bir gruplama yapmış, ayrıca sahabeden sonra zaman bakımından en hayırlı neslin onlarla görüşüp konuşanlar olduğunu söylemiştir. 1130

El-Hâkim’in bu açıklamasından anlaşılıyor ki, ona göre ancak sahabeyle tanışan, onlarla birlikte kalan ve sohbet eden kimseler tabiî sayılabilir. El-Hatib el-Bağdâdî’ye göre ise tabiî olmak için bir sahabeden sadece biriyle tanışmak yeterli değildir. Sohbetin yanında sohbet de gereklidir. Ancak hadis âlimlerinin çoğu bu görüşe katılmazlar. Onlara göre kişi herhangi bir sahabeyi görmekle tabiî olur. Onunla sohbet gerekli değildir. Hatta el-Irakî’nin de işaret ettiği gibi, Müslim ve İbn Hibban, yalnızca Enes b. Mâlik’le tanışan, ancak ondan hadis rivayet etmeyen el-A’meş’i tabiîler arasında zikretmişlerdir.

Benzer şekilde Yahya b. Ebî Kesir’in de sadece Enes, Musa b. Ebî Aişe ve Amr b. Hureys’den olduğu kabul edilmiş, ancak onlardan hadis rivayet etmemiştir. 1131 Tabiîler çeşitli fırkalara ayrılmıştır. Sahabeden sonraki bu nesil, İbn Sa’d’a göre dört, Müslim’e göre ise üçtür. El-Hâkim, Tabiîlerin on beş fırkaya ayrıldığını söylemiş ve bunlardan bir kısmına örnekler vermiştir. Ona göre birinci fırka, Aşere-i Mübeşire’nin sahabeleriyle görüşenlerden oluşmaktadır; bunlar arasında Said b. el-Müseyyeb, Kays b. Ebî Hazım, Ebû Osman en-Nehdî, Kays b. Ubad, Ebû Sasân Hudeyn b. el-Münzir, Ebû Vail Şakîk b. Seleme, Ebû Recai’l-Utaridî yer almaktadır. İkinci seviyede el-Esvedu’bnu’l-Yezid, Alkame ibn Kays, Mesruk ibn el-Ecda’, Ebu Seleme ibn Abdirrahman, Kharijah ibn Zeyd gibi tabiîler yer alır. Âmir ibn Surehil eş-Şa’bi, Ubeydullah ibn Abdillah ibn Utbe, Şureyh ibn el-Hâris ve onların emsalleri üçüncü mertebededir. Son mertebe ise Basralı, Enes ibn Malik ile tanışan, Kufeli olup Abdullah ibn Ebî Evfa ile görüşen, Medineli olup es-Sa’ib ibn Yezid ile tanışan, Mısırlı olarak Abdullah ibn el-Hâris ile tanışan ve Şam’dan Ebu Umame el-Bahili ile tanışan tabiîlerdir. 1132

Tabiîler, İslam dininin öğrenilmesi ve öğretilmesinde önemli bir yere sahiptirler. Özellikle Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hayatıyla ilgili bilgileri vaazları aracılığıyla sahabeden toplamada eşsiz çabalar ve eşsiz hizmetlerde bulunmuşlardır. Sahabeden hadis rivayet etmede olağanüstü çabalar göstermişlerdir. Onların faziletleri Kur’an ayetleri ve hadislerle ispatlanmıştır. Sahabenin faziletlerini belirten ayetlerden biri de onlardan bahsetmektedir: “Birinci sınıf muhacirlerle Ensar ve onları güzel bir şekilde izleyenler… Allah onlardan razı olmuştur ve onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte en büyük mutluluk budur.” 1133

Bu ayette geçen “Muhacirlere ve Ensâr’a güzelce uyanlar” ifadesiyle kastedilen, Allah bilir, Tabiîn’dir. Hz. Muhammed (s.a.s.) bir hadisinde, insanların en hayırlısının kendi zamanında yaşayan sahabiler ve daha sonra sahabileri takip eden nesil olduğunu açıklamıştır. Yüce Allah’ın “Allah onlardan razı oldu” diyerek övdüğü ve Hz. Peygamber’in ikinci hayırlı nesil olarak nitelediği kişilerin faziletli insanlar olduğunda şüphe yoktur. Ayrıca Tabiîn, İslam dinine yaptıkları hizmetlerle ve ilimle güzel bir nesil olduklarını göstermişlerdir. Öncelikle Hz. Muhammed (s.a.s.) ebedi hayata hicret ettikten ve İslam ülkeleri fetihlerle genişlemeye başladıktan sonra Medine’den ayrılıp başka yerlere yerleşen sahabilerle görüşmüşler ve Hz. Muhammed’den öğrendiklerini onlara nakletmişlerdir. Bir sahabiyi görmek, bir hadisi rivayet etmek ve hatta tek bir hadisin sahih olup olmadığını anlamak için meşakkatli yolculuklara çıkmışlardır.

Öğrendikleri hadisleri sahabeden aralarında müzakere edip sonraki nesillere aktarmak suretiyle bilginin kaybolmasını önlemişlerdir. Ayrıca rivayet edilen hadisleri toplayıp tertip edenler de onlardı. Tedvin adı verilen bu faaliyetin hadis tarihindeki yeri dikkate alındığında tabiînin hadise yaptığı hizmetler başka bir açıdan ortaya çıkmaktadır. Tabiînin hadis ilmine hizmetleri bununla sınırlı kalmamıştır. Siyasi çalkantılar sonucu hadisler uydurulmaya başlayınca başta isnad olmak üzere bazı rivayet kuralları oluşturulmuştur. Bu şekilde hadislerin kaybolması önlenmiş ve sahih olanların rivayet ve yayılması için esaslar geliştirilmeye başlanmıştır. Sahabe ile görüşen bir diğer nesil ise muhadramün’dür. Bunlar Hz. Peygamber’i hayattayken görme şerefine nail olmadıkları için sahabe sayılmayan, tabiînden farklı kabul edilen kişilerdir. (Bkz. Muhadram)

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*