Ümmü Eymen radiyallahu anha, Peygamber Efendimizin dadısı Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem…
“Annemden sonra annem” diye saygı ve iltifat edilen, hayattayken cennetle müjdelenen fedakar bir hanım anne… Peygamber Efendimiz’in babası, Hazreti Kâinat’ın babası Abdullah’ın cariyesi. ..
Kendisi Habeşistanlıdır. Asıl adı Bereke binti Sa’lebe’dir. “Ümmü Ayman” Adıyla ünlüdür.
Hazre’nin oğullarından Ubeyd İbni Zeyd ile ilk kez evlendi. Eymen adında bir oğlu vardı. Bu, ilk çocuğuna atfen “Ümmü Eymen”dir. İzini aldı.
Ümmü Eymen radıyallahu anhâ, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’in dadısı… “Annemden sonra annem” diye hürmet edilen, iltifat edilen, hayatta iken cennetle müjdelenen fedakar bir hanım anne… Peygamberimizin babası Abdullah’ın cariyesi Fahr-i Kâinat…
Kendisi Habeşistanlıdır. Asıl adı Bereke binti Sa’lebe’dir. “Ümmü Ayman” Adıyla ünlüdür.
Hazre’nin oğullarından Ubeyd İbni Zeyd ile ilk kez evlendi. Eymen adında bir oğlu vardı. Bu ilk çocuğunuzla karşılaştırılır. “Ümmü Ayman” İzini aldı.
Ümmü Eymen, sevgili Peygamberimizin babası Abdullah’ın cariyesi olarak uzun yıllar Peygamber Efendimiz’in ailesine hizmet etmiştir. Ölümünden sonra aynı evde kaldı. Artık hem anne Amine’nin hem de Nuru Muhammed’in yardımcısı olmuştur.
Kul, şefkatli ve sevgi dolu bir kalbi vardı. Hz. Muhammed (sav) beş veya altı yaşındayken annesi Hz. Âmine (r.anhâ) Ümmü Eymen’i de yanına alarak Medine’ye doğru yola çıktılar. Hem eşi Abdullah’ın hem de amcalarının mezarını ziyaret etmek istediler. Bir ay kadar Medine’de kaldılar.
Ümmü Ayman becerikli, iş adamı gibi bir kadındı. Gönülden yaptığı hizmetle kendini sevdirdi. Varlık Işığı Muhammed’i koruyor ve gözlerini ondan hiç ayırmıyordu. Onu yabancı gözlerden ve kötü niyetli kişilerin bakışlarından korumaya çalışıyordu. Bir gün başına buna benzer bir olay geldi. Şöyle açıklıyor:
“Bir gün iki Yahudi alim yanıma geldi. Ahmed’i de yanımıza getir bakalım dediler. Ben de Nur Ahmed’i onlara getirdim. Çocuğu uzun süre muayene ettiler. Her yere baktılar. Sonra dediler ki: “Bu çocuk beklenen son peygamber olsa gerek. Göç edeceği yer burasıdır. “Bu ülkede büyük savaşlar olacak, büyük olaylar yaşanacak.” dediler.
Ümmü Eymen, çocuğuna bir anne gibi dikkat ederdi. Kendisine zarar vereceklerinden korkmaya başladı. “Sevgili oğlunu” asla terk etmemeye çalıştı. Sonunda Mekke’ye dönmeye karar verdiler.
Üç kişilik grup Medine’den ayrılarak Mekke’ye doğru hareket etti. Neşeli bir şekilde yollarına devam ederek Ebvâ köyüne geldiler. Hz. yolda hastalanan kişi. Amina (r.anha) burada bir süre dinlenmek istiyordu. Ancak hastalığı daha da ağırlaşmaya başladı. Ümmü Eymen bir tarafta, Hz. Amine annemize hizmet ederken, bebeği Nur Muhammed’den gözlerini alamıyordu.
Geleceğin peygamberi Varlık Nuru Can Ahmed, annesinin başucunda otururken, sevgili annesinin yaşadığı acılar nedeniyle gözyaşı döküyordu. Annesinden ayrılacağını anlamaya başladı. Sevgili annesi Hz. Amina (r.anha) bebeğinin yüzüne bakıp onu düşünüyor, kendi acısını unutuyordu. Nur Muhammed’inden ayrılacağı hissi de onu sarmıştı. Hastalığı giderek ağırlaşıyordu. Bir ara gördüğü rüyayı hatırladı. Sevgili evladının nurlu yüzüne bakarak ona şöyle hitap etti:
“Ey mübarek çocuk! Ey dünyaya karışmadan uçup giden güvercinin (Abdullah) oğlu! Her şeyin sahibi ve her şeyi bilen Allah’ın yardımıyla baban, okla kura çekildiği günün sabahında yüz deve karşılığında kurban edilmekten kurtuldu.
“Çocuğum! Eğer rüyamda gördüklerim gerçekleşirse, sen bütün insanlığa gönderilecek ve helali, haramı öğreteceksin. İnsanları hakka ve İslam’a yönlendireceksin. Baban İbrahim’in dininde olacaksın. Allah seni her türlü put ve putperestlikten koruyacaktır. İnsanlık var olduğu sürece davanız devam edecektir.
Her canlı ölecek, her yeni eskiyecek, her eski şey dünyayı terk edecek. Burada ben de ölüyorum. Ama adım sonsuza kadar kalacak. Çünkü arkamda iyi ve saf bir çocuk bırakıyorum.” diyerek son sözlerini tamamladı. Daha sonra küçük bebeğini önce Allah’a, sonra da dadısı Ümmü Eymen’e emanet etti. Hz. Otuz yıl gibi kısa bir hayat yaşadı. Amine annemiz (r.anhâ) çok geçmeden ruhunu Yüce Rabbimiz’e teslim etti.
Babasının yetim olarak dünyaya getirdiği Sevgili Peygamberimiz, altı yaşına geldiğinde annesinden ayrılarak yetim kalmıştır. Yüce Rabbimiz onu kendine seçti. Kimseye güvenmesini istemiyordu. Onu hayatın bütün acılarına göğüs gererek, ahlakın en üst seviyesine çıkarmak istiyordu. En kâmil insan, en güzel insan olabilmek ve ahirete kadar gelecek insanlığa “örnek insan” olabilmek için kendisinden başka kimseye güvenilmesini istemiyordu. “Şüphesiz sen, en güzel ahlaklısın” (Kalem Suresi, 4) sözünü, bu hitabına layık kılmak istiyordu.
Ümmü Ayman sırtına ağır bir yük bindiğinin farkındaydı. Daha sonra annesinin yokluğunu hissettirmemeye çalışarak varoluşun ışığına hizmet etti. Bu nedenle elinden gelen fedakarlığı yapmaya çalıştı. Varlık ışığına kendi çocuğu gibi baktı. Onu kucakladı ve şu sözlerle teselli etti:
“Üzülme, ağlama canım Muhammed! Kader karşısında boynumuz kıldan incedir. An O’nundur, mülk O’nundur. Hepsi bize emanet. Verdiği gibi alır.” dedi.
Hz. Âmine (r.anha) Ebva köyüne defnedildikten sonra Nur Muhammed’i Mekke’ye götürme görevi Ümmü Eymen’e bırakıldı. İki deve üzerinde meşakkatli ve meşakkatli bir yolculuktan sonra birlikte Mekke’ye ulaştılar. Ümmü Eymen, gözyaşları arasında Can Ahmed’i dedesi Abdulmuttalib’e teslim etti.
Ümmü Ayman, Can Ahmed’e evlenene kadar canı gönülden hizmet etti. Bir anne şefkatiyle kucakladı onu. İki Dünya Güneşi Efendimiz, evlendikten sonra da sadık dadısını hiç unutmadı. Ona her türlü saygıyı gösterdi. Ziyaretini ihmal etmedi. Sürekli yardımına geldi. Bir çocuğun annesine göstereceği sevgi ve saygıyı gösterdi. Peygamber olarak gönderildiğinde ona ilk iman edenler arasında Ümmü Eymen de vardı. Onu İslam’a davetinde yalnız bırakmadı.
Ümmü Eymen (r.anha) ilk Müslümanların çektiği sıkıntı ve sıkıntıları yaşadı. Ama hiçbir zaman inancından taviz vermedi. Habeşistan ve Medine’ye hicret etti. Sevgili Peygamberimizi yalnız bırakmadı. Kocası Ubeyd İbn Zeyd ile mutlu bir hayat yaşıyordu. Kocası Huneyn savaşında şehit olunca dul kaldı.
İki Dünyanın Güneşi Peygamber Efendimiz, her türlü yoksulluğa, acıya, ıstıraba göğüs geren fedakar dadısı Ümmü Eymen’i (r.anha) yalnız bırakmak istemiyordu. Bir gün arkadaşlarıyla otururken: “Kim cennetlik bir kadınla evlenmek isterse Ümmü Eymen ile evlensin.” dedi.
Ümmü Ayman (r.anha) bu müjdeyi duyunca sevinç gözyaşlarını tutamadı. Cennette olmak ne kadar büyük bir nimetti.
Peygamber Efendimiz’in emrini yerine getirmek için Fahr-i Kâinat (sa)’a ilk istek evlatlık oğlu Zeyd’den geldi. Zeyd İbni Harise (ra) gençti. Ümmü Eymen (r.anha) gibi yaşlı bir kadınla evlenme girişimi, yalnızca Hz. Muhammed (sav)’in hoşnutluğunu kazanmak içindi.
Peygamberimiz, sadık dadısını genç arkadaşı Zeyd ile evlendirdi. Bu evlilikten İslam’ın genç komutanı Usame İbn Zeyd (ra) dünyaya geldi.
Umum Eymen (r.anhâ) teslimiyet ve tevekkül sahibi bahtiyar bir hanımdı. En zor durumlarda dahi Cenab-ı Hakk’tan ümidini asla kesmedi. Yardımının mutlaka kendisine ulaşacağına inanıyordu. Göç ederken geceyi Rawha yakınlarında geçirdi. Çok susamıştı. Yanında hiç su kalmamıştı. Fakat Rabbinin onu gördüğüne kesin bir imanı vardı. Bazen bu inancın, bu teslimiyetin ve tevekkülün karşılığını peşinen görürdü. Bu sefer Rabbi ona yardım etti. Beyaz bir iple gökten sarkan bir kova gördü. Hemen o tarafa koştu. Geldiğinde, içinin berrak, buz gibi suyla dolu olduğunu gördü. Doyduğu kadar içti. Tamamen susuz kalmıştı ve rahatlamıştı. Bu olayı bizzat anlattıktan sonra: “Ondan sonra artık susamadım. “Bir daha asla susadığımı hissetmedim.” dedi.
O cesur, yiğit ve kahraman bir iman kurbanıydı. Allah ve Resulü uğruna canını feda etti. Uhud günü İki Cihan Güneşleri, Peygamberimizin etrafında dağılanlara çok üzüldüler ve onlara şöyle dediler: “Burada bir iğ var! En azından al ve iplik eğir! Kılıcını getir ve bana ver. “Bırakın kadınlarla birlikte savaşayım.” şikayet etti.
Uhud günü yaralıların tedavisinde diğer kadınlarla birlikte çalıştı. Mücahidlere su dağıttı. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) çevresinden ayrılmadı.
Peygamberin sevgilisiydi. Onunla sevinir, onunla üzülürdü. Bir gün Resûlullah (s.a.v.) hasta bir çocuğu kucağına aldı. Çocuk ciddi şekilde hastaydı. Her zaman acı içinde inliyordu. Rahmet Peygamberimiz çocuğun acısına dayanamayıp gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Peygamber Efendimizi bu halde gören Ümmü Eymen de ağlamaya başladı. Rahmet Peygamberimiz ona: “Neden ağlıyorsun?” diye sordu. dedi. Oda: “Resûlullah ağlarken ben nasıl ağlamayayım?” diye yanıtladı. Bu davranışıyla Peygamberimize olan sevgisini göstermişti.
Ümmü Eymen’in (r.anha) Sevgili Peygamberimizin yanında özel bir yeri vardı. Bazen ona şaka yollu iltifatlarda bulunurdu. Fakat o büyük peygamber, şaka yaparak da olsa gerçeği dile getirmişti. Onu incitmeden neşelendirecekti. Bir gün Ümmü Eymen (r.anha), İki Dünyanın Güneşi Peygamber Efendimiz’in yanına gelerek şöyle dedi: “Bana bir binek hayvanı sağlayabilirsen.” başvurdu. Peygamberimiz Fahr-i Kâinat (sa) ona şöyle dedi: “Seni bir deve yavrusuna bindireceğim.” dedi. Bu noktayı fark edemeyen Ümmü Eymen (r.anha) şöyle dedi: “Ya Resulallah! Bebeğimin beni taşıyacak gücü yok. “Ayrıca ben deve yavrusu istemiyorum” dedi. Rabbimiz yine şöyle buyurdu: “Seni yalnızca bir deve yavrusuna bindireceğim.” dedi.
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) kendisiyle şakalaştığını sanıyordu. Ama Peygamberimiz doğruyu söylüyordu. Her deve, deveden doğduğu için bir deve yavrusu değil miydi?
Ümmü Eymen (r.anha) da İslam’ı öğrenme ve öğretme konusunda çok gayretliydi. Peygamberimiz (sav)’in ebedî varış noktasına uçtuğu gün gözyaşlarını tutamamıştı: “Neden bu kadar ağlıyorsun?” Denildiği zaman: “Vahyinin durması için ağlıyorum.” dedi. Üzüntüsünde bile İslam gayreti görülüyordu.
Ümmü Ayman (r.anha), üç halife döneminde yaşamış, gözleri yaşlı, kalbi sevgi, şefkat ve merhamet dolu bir sahabe hanımıdır. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’i (r.anhum) sık sık ziyaret ederlerdi. Ona hak ettiği saygıyı gösterecek, ihtiyaçlarını karşılayarak hizmet edeceklerdi. Gözleri yaşlı bir hanım olduğundan onları görünce duygulanır, sevgili peygamberimizi hatırlar, vahyin kesilmesi için ağlardı. Hz. Ömer’in (ra) namaz sırasında yaralandığını öğrenince yine gözyaşlarını tutamadı. Çevrenizdekiler neden bu kadar ağlıyor? Sorulduğunda: “İslam bugün zayıfladı” dedi.
Sevinci de, hüznü de, sevinci de, ağlaması da Allah içindi. Onun tüm düşünceleri, eylemleri ve sözleri İslami çaba ve duyarlılığın sonucuydu. Hz. Osman (ra)’ın halifeliğinin ilk yıllarında vefat etti. Onun gibi hassas bir kalbe ve din şevkine sahip olmayı ve şefaatine mazhar olmayı Cenab-ı Hakk’tan niyaz ederiz. Amin.
Mustafa Eriş
Altınoluk Dergisi
Bir yanıt bırakın