Ümmü Fadl Kimdir Kısaca Hayatı

Yeni Haber Merkezi

Ümmü Fadl radıyallahu anhâ, Peygamber Efendimiz Muhammed (sav)’in baldızı… Meymûne bint Haris radıyallahu anhâ, annemizin kız kardeşi… Peygamberimizin sevgili amcası Hazreti Abbas (radıyallahu anh) ailesi… Bir İslam’ı kabul eden First Lady sahabelerden…

Mekke’deki Kinane kabilesine mensuptur. Annesinin adı Hind (Havle) binti Avf’tır. Babası Haris ibni Hazen’dir. Mekke’de Abbas ibni Abdülmuttalib ile evlendi. İlk çocuğu Fadl’ın doğumundan sonra Ümmü Fadl ismiyle tanındı. Asıl adı Lübâbe’dir.

Haticetü’l-Kübrâ (r.anhâ) annemizden sonra Mekke’de İslam’ı ilk kabul eden yiğit ve yiğit hanımlardan biriydi. Kocası Hz. Abbas (ra) kendisinden sonra İslam’la şereflendi.
Ümmü Fadl (r.anhâ), cesur, vakur, imanından taviz vermeyen cesur bir hanım sahabedir. Hizmetiyle ve sevgisiyle insanları güzelliğe çağıran, İslam’ın ilk muhataplarından biridir. İslam’ın ilk günlerinde gösterdiği kahramanlıklar efsanedir. Onun Müslüman kardeşini yalnız bırakmaması, yardımına koşması ve ona destek olması konusundaki fedakarlığı hafızalarımıza unutulmaz bir şekilde kazınmıştır. Bunun gibi:

“Ümmü Fadl’ın (r.anha) kocası Abbas’ın, Ebu Rafi adında Mısırlı bir kölesi vardı. O da İslam’la şereflendi. Ancak müşriklerin şerrinden korktuğu için Müslüman olduğunu ilan edemedi. Ebu Rafi (ra), Zemzem kuyusunun yanında tahtadan su tasları yonturdu. Ümmü Fadl’ın odası da bu kuyuya yakındı.

Bedir savaşı günleriydi. Müslümanların müşrikleri mağlup ettiği haberini aldılar. Kabe çevresinde bu konuyu sevinçle konuşurken, yanlarına Ebu Leheb geldi. Bu azgın müşrik Bedir’e gitmedi. Onun yerine As İbni Hişam’ı gönderdi. Ama sürekli olup biteni izliyordu. Sonucu sabırsızlıkla bekliyordu. Kureyşlilerin yenilgiye uğradığının acı haberi kendisine ulaştığında kin, kibir ve öfkesinden dolayı ne yapacağını bilemedi. Yenilgiyi hazmedemedi. Nasıl olur? Düşüncelere dalmışken karşı yönden Ebu Süfyan’ın geldiğini gördü. Ona seslendi ve şöyle dedi: “Ey kardeşimin oğlu! “Bana nasıl olduğunu söyle?” dedi.

Ebu Süfyan üzgün bir şekilde şöyle dedi: “Sorma! Sanki ellerimiz önlerinden bağlanmış gibi. “Bazılarımızı öldürdüler, bazılarımızı da istedikleri gibi esir aldılar.” başladı. Sonra devam edin: “Yemin ederim, milletimizden hiç kimseyi kınamıyorum, utandırmıyorum. Çünkü o dönemde öyle insanlarla karşılaştık ki, yer ile gök arasında siyah atlı, beyaz elbiseli adamlar bize saldırdı.” dedi.

Ebu Rafi (ra) onların konuşmalarına kulak misafiri olup dinliyordu. Sevinç ve heyecanına hakim olamayarak araya girdi ve şunları söyledi: “Yemin ederim onlar melek.” dedi.

Bedir yenilgisinden dolayı öfkelenen Ebu Leheb, meleğin sözlerini duyunca Ebu Rafi’nin (ra) yanına doğru yürüdü. Var gücüyle vurmaya başladı. Sanki öfkesini ondan çıkarmak istiyormuş gibi üzerine atladı.

Ümmü Fadl (r.anha) da onları takip ediyordu. Müşriklerin Ebu Rafi’ye doğru yürüdüklerini görünce hemen bir çadır direğini alıp Ebu Leheb’in yanına koştu ve şöyle dedi: “Kimsesi olmadığı için onu zayıf gördün, değil mi?” saldırdı. Direği kafasına indirdi. Başından yaralanan azgın müşrik kadının saldırısını hazmedemeyen kadın baygınlık geçirerek yere düştü. Ashabının yardımıyla oradan aşağılanmış ve aşağılanmış bir halde ayrıldı. Sonra bu aşağılanmanın içinde kendini kaybetti. Bir daha ayağa kalkamadı. Kibir ve kiniyle cehenneme gitti.

Mekke’nin zor günlerinde bu kadar fedakarlık ve kahramanlık sadece Allah yolunda kardeş olmanın meyvesiydi. Ne güçlü bir iman!… Ne güzel bir kardeşlik!..

* * *

Ümmü Fadl (r.anha) üç kız kardeşti. İslam’ın zor günlerinde üçü de Allah’a ve Resulüne teslim oldular. İslam’la şereflendiler. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) onlara; Müminlere “kardeşler” diye hitap ederdi. Bu üç kız kardeş Mekke’de bu lakapla meşhur oldular. Bunlardan Hz. Meymûne (r.anhâ), İki Cihan Güneşi Peygamberimizle evlenerek mü’minlerin annesi oldu. Hz. Esma bint Umeys (r.anha), Ebu Talib’in oğludur. Cafer’le evlendi.

* * *
Fahr-i Kâinat (sa), Peygamberimizin sevgili amcasıdır. Sık sık Abbas (ra)’ın evine giderdi. Nasıl olduklarını sorar ve öğle vakti burada sık sık dinlenirdi. Amcası ve teyzesiyle sohbet ederdi. Bir gün Ümmü Fadl (r.anha) korkutucu ve üzücü bir rüya gördü. Bunu anlatmak istedi ve Peygamber Efendimize;

“Ey Allah’ın Resulü! “Bir rüya gördüm ve çok korktum.” dedi. Hz. Muhammed (sav); “Ne gördün?” dedi. Oda;
“Ey Allah’ın Resulü! “Senin vücudundan bir parçanın kesilip evime yerleştirildiğini gördüm.” dedi. İki Dünya Güneşi efendimiz, Ümmü Fadl (ra)’ın sıkıntısını hafifletmek için rüyayı şu şekilde yorumlamıştır:

“Güzel bir rüya gördün. Fatıma’nın oğlu doğacak. “Ve onu Kusem’le birlikte emzireceksin.” dedi.

Yakında Hz. Hüseyin (ra) doğdu. Ümmü Fadl (r.anha) onu evine götürdü. Hüseyin’i doyasıya emzirdi. Onu emzirdi. Onunla ilgilendi. Davranışlarıyla meşguldü. İyi gelişmeye, büyümeye ve büyümeye çalıştı. Bir gün çocuğu Peygamberimiz (sav)’in yanına götürdü. Efendimiz torununu kucağına alıp dizinin üzerine oturttu. Sanki bebeğiyle konuşuyormuş gibi başını okşadı ve onu yanaklarından öptü. Küçük Hüseyin’in dedesi Hz. Muhammed’in kucağını ıslattı. Ümmü Fadl (ra) buna çok üzüldü. Biraz öfkeli bir vaziyette öfkeyle çocuğu yakalayıp Peygamber Efendimiz’in kollarından aldı. Çocuk ağlamaya başladı. Rahmet Peygamberimiz buna dayanamayıp şöyle buyurdu: “Ey Ümmü Fadl! Allah sana iyilik versin. “Onu ağlatarak beni üzdün.” dedi.

* * *

Ümmü Fadl (r.anhâ), İki Cihan Güneşi efendimizin sevgili amcası Hazreti Abbas (ra)’dan altı erkek çocuk dünyaya getirdi. Bu mutlu evlilikten Fadl, Abdullah, Ubeydullah, Ma’bed, Kusem ve Abdurrahman adında oğulları oldu.

Anne karnında İslam’ın nurunu alan bu müminler, hem kendilerine hem de çevrelerine ışık tutmaktadır. Her biri yüksek ideallerin ve hedeflerin peşinde koşan, yüksek profilli, onurlu gençler oldu. İslam’ın öğrenilmesi ve öğretilmesinde kendileri de alim olarak çalıştılar. Özellikle Abdullah İbni Abbas (ra), sahabe arasında tefsir ve fıkıh konusunda en yüksek başvuru kaynağı haline geldi. Kusem (ra)’ın Orta Asya topraklarına yaptığı seyahatler, o bölgede şehit olması ve defnedilmesi, İslam’ın yayılması konusunda ne kadar büyük hedeflere sahip olduklarını göstermektedir. Onların hayatları bizim için büyük dersler ve örnek örneklerle dolu…

* * *

Hz. Osman’ın (ra) halifeliği döneminde ahirete göç eden Ümmü Fadl (r.anha) böyle bir şerefe sahipti. Bir şair onun hakkında şöyle diyor:

“Mâ veledet nejibetün me fahlin
Ammi’n-Nebiyyi’l-Mustafa zi’l-Fazl’ı
Ke sittetin min geliştirilmiş Ümmi’l-Fadl’ı
Ve hatemi’r-rusul ve hayir-rusul’i”

“Hiçbir asil kadın, Ümmü Fadl Lubaba’nın altı çocuğu gibi bir erkekten çocuk doğurmamıştır. “Bu Ümmü Fadl ve kocası o kadar değerli, saygın ve şerefli gençlerdir ki, kocası peygamberlerin sonuncusu ve en hayırlısının amcasıdır.” övdü. Onun şefaatini Yüce Allah’a niyaz ederiz. Amin.

Mustafa Eriş
Altınoluk Dergisi

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*